Bir ülkenin gençlerine yapabileceği en büyük iki kötülük, okuyarak, çalışarak (liyakat) değil, siyasi bağlarıyla başarılı olabileceklerine inandırmak ile hukukun herkese eşit kanuni güvence ve adalet dağıtacağı inancını yok etmektir. Sisteme ve hukuka güven, taşıyıcı direklerdir. Demokrasi, açık toplumlarda mümkündür. Bilginin paylaşıldığı yerlerde güç de paylaşılır.
Totaliter zihniyeti inceliyorum: İnsanları en çok KORKU ve COŞKU harekete geçiriyor. Varlık-yokluk (BEKA) korkusu, onlardan beklenmeyen zulümlere yol açabiliyor. Pohpohlanan gurur, üstünlük ve abartılan güç duygusu da saldırganlığı ve yayılmacılığı teşvik ediyor. Hatalarını kabul etmeyenler, onları düzeltecek deneyden mahrum kalırlar. Yenilgilerini kabul etmeyenler, onları zafere ulaştıracak bilgiden mahrum kalırlar. İnkârcılık, sadece gerçeklerden kaçış değil, üretilen efsanelerden kaynaklı şizofrenin bir yaşam ve dünya algısıdır.
Birileri, kendileri gibi düşünmeyenlere (ve yaşamayanlara) hayat hakkı tanımayabilir. Ama kendilerinin düşüncesi sürdürülebilir, hayat tarzı günümüz dünyasıyla uyumsuzsa, ne yapacağız? Top yekûn iflas mı edeceğiz? Başka bir fikre karşı olan, fikr-i sabitinden başkasını üretemeyendir. Başka bir hayat tarzına karşı olan, geleneğinin kabuğunu kıramamış; mahallesinin bir şehirde, şehrin dünyada olduğunu kavrayamamış kişidir. Ama yaşamak istediği yer, düşman bellediği ‘dar ül harb” ülkeleridir.
“Milli” ve “yerli” sıfatlarının, uluslararası benzerleriyle kıyaslanamayacak niteliksizlikte nesne ve durumlara verildiğini anladığımız anda dünyanın bir parçası olmaya başlayacağız. Şu anda sadece kendimizin bir parçasıyız ve dünya ile ayar tutturamıyoruz. Ahlak dersini hiçbir zaman anlayamamışımdır. Ahlak, ders yoluyla öğretilebilir mi yoksa toplumda, ailede, yaşananlardan öğrenilir mi? Eğer okulda öğretilebilseydi ahlaklı bir toplum olmaz mıydık?
Dünya da bize uymuyor! Dindar bir nesil yaratacağız hevesinden (daha doğrusu dayatmasından) dinden (din diye öğretilenle yaşanan arasındaki farktan) inançsız gençler doğdu. Yılların ahlak derslerinden ahlaksız ve vicdansız bir toplum yetişti. Soru sormayı bıraktığınız (veya korktuğunuz) anda bilgi edinmeyi de bırakmışsınız demektir.
“Derdin devasızı, iyinin kötüye muhtaç olmasıdır.” İbn-i Sina
Bu şu demektir: Kurumlar işlemiyor; kurallar çarpılmış; liyakat terk-i diyar etmiş; istikamet yitirilmiş, keyfilik ufku sarmış, görünmez kılmış… Yani bizde olmayan şeyler…
Son olaylarda ortaya iki acı gerçek çıktı:
1-Adalet değil, intikam daha tatlı geliyor çoğu kişiye.
2- Nefret o kadar derine işlemiş ki bu toplumdan bir milletten çok dini veya siyasi cemaatlerin kavgalı beraberliği çıkar. O beraberliği sürdürmek de ancak zorla mümkündür.
Kişiler direnirler. Eylemleri bireyseldir. Muhalefet kolektiftir. Çok kişinin ortak eylemidir. Muhalefetin olmadığı (ya da etkisiz olduğu) bir iklimde bireysel direnişler, masal kahramanları yaratır ama değişime yol açmaz.
“Dinleyeni olmadığından değil, anlayanı olmadığından sessizleşir insan.” | Osho
—