Önce yargı tarafsızlığı sonra, yargı bağımsızlığı / Cumhuriyet savcısı:
Kanuni olan her hüküm, hukuki olmayabilir!
Biçimsel olarak doğru olabilir, özü itibarıyla yanlıştır
2802 Sayılı Hâkimler Ve Savcılar Kanununun; Gözetim ve denetim hakkı başlıklı, 5. Maddesinde; … Cumhuriyet başsavcıları, merkezdeki Cumhuriyet savcıları ile bağlı ilçe Cumhuriyet başsavcıları ve Cumhuriyet savcıları üzerinde, gözetim ve denetim hakkına sahiptir.
Benim üzerinde duracağım kısım “DENETİM” dir.
Gözetim hakkını, Cumhuriyet başsavcısının İDARİ yani, adliye düzeni ve Cumhuriyet savcılarının Takipsizlik ve / veya hazırladıkları iddianamelerdeki MADDİ hataları ve usulü ŞEKİL ŞARTLARININ gözetilmesi şeklinde kabul ediyorum.
Denetim hakkını ise, çok farklı ve yargı tarafsızlığını gölgeleyebilme ihtimali yüksek olan bir “Hak-Yetki” olarak görüyorum. Uygulamada buna, Cumhuriyet başsavcısının ”GÖRÜLDÜ” yetkisi deniyor.
Olabildiğince basitleştirerek izah etmeye çalışacağım:
-Cumhuriyet savcısının vermiş olduğu bir takipsizlik (Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar) ve/veya dava açılması ve şüpleli/lerin yargılanması gerektiğini düşündüğü için hazırlamış olduğu bir iddianame, Cumhuriyet başsavcısının ekranına “GÖRÜNMESİ” amacıyla düşmektedir. Cumhuriyet başsavcısı, ekranına düşen bu takipsizlik kararını (gözetim hakkının dışında) iade ederek, dava açılması yani, iddianame hazırlanması gerektiği telkininde bulunabiliyor. Veya Cumhuriyet savcısının hazırladığı ve dava açılmasına giden yoldaki iddianameyi iade ederek, takipsizlik kararı vermesi gerektiği telkininde bulunabiliyor!
-Ya da farklı bir yol daha olan ve nadiren başvurulan, dosyayı ilgili savcıdan alıp başka bir savcıya vermesi ve yeni savcının talimatları doğrultusunda hareket etmeye zımnen zorlanması olabiliyor. Arzu etmiş olduğu kararın çıkması için, savcı seçmesi olarak da kamuoyunda algılanabiliyor.
Her iki durumda da, “hiç kimse yargıya talimat veremez, telkinde bulunamaz” hükmü ihlal edilmekte ve Anayasanın 9. maddesinde, yargı yetkisinin, Türk ulusu adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağına vurgu yapıldıktan sonra, 138/1. maddesinde, “hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar, Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler” hükmüne aykırılık teşkil etmektedir.
İtirazda bulunduğum konunun daha iyi anlaşılması için, örneklendirme yapmaya çalışacağım:
-Konya’da 16 yaşındaki bir çocuk, Cumhurbaşkanına hakaretten TUTUKLANDI.
Şimdi konuyla ne ilgisi var diyeceksiniz ?
Şöyle izah edeyim; 5237 Sayılı TCK. 299. Maddesi Cumhurbaşkanına hakaret suçunu özel ve ayrı olarak düzenlemiştir. Ki; Bence TCK’nın “hakaret” başlıklı 125. Maddesinde ayrı bir fıkra olarak da düzenlenebilirdi. Cumhurbaşkanına hakaret suçu için öngörülen ceza 1-4 yıl arası hapis, bu suç alenen işlenmiş ise 1/6 oranında artırım yapılır.
Bu suç CMK. 100. Maddede sayılan katalog suçlardan değildir.
Cezanın üst sınırı itibariyle mutlak tutuklamayı gerektiren bir oran da değildir.
Şüpheli, 16 yaşında bir öğrencidir, çocuğun kaçma ihtimali de yoktur.
Niteliği itibariyle, delili karartılacak bir suçta değildir.
Peki neden TUTUKLANDI ?
Bir örnekle, bu soruya birlikte yanıt bulalım:
Cumhuriyet başsavcısı; Siyasilerin ve iş insanlarının, nikâh şahitliğini yapabiliyor mu?
Siyasal iktidardan siyasi parti lideri, bakanı, milletvekili veya il-ilçe başkanı ve iş insanları cumhuriyet başsavcısının nikâh şahitliğini yapabiliyor mu?
EVET…
Medyadan hepimizin takip ettiği kadarıyla, Cumhuriyet başsavcısı nişanlısıyla tatile gidiyor, havaalanından helikopterle geceliği maaşının yarısı kadar olan otele geçiyor ve bir hafta tatil yapıyor.
Sonra, davetli sayısı ve kişi başı servis fiyatına bakıldığında tahmini 350-400 bin TL’ye Dünyanın sayılı otellerinden birinde düğün yaptığını, İktidar partisinden İçişleri Bakanı, Milli Eğitim Bakanı, Genelkurmay Başkanı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı gibi siyasetçiler ve iş insanlarının nikâh şahitliğini yaptığını, nikâh töreninden sonra damatlık ve gelinlikle iktidar partisinin genel başkanı ve aynı zamanda cumhurbaşkanı olan birini makamında ziyaret ettiğini öğreniyoruz. Böyle bakınca, yaaa olabilir, deniliyor. Ama bizi de konuşturuyor işte…
O Cumhuriyet başsavcısının sorumluluk ve yetki alanında, siyasal iktidar mensubu veya iş insanının taraf olduğu kaç tane takipsizlik veya iddianame Cumhuriyet başsavcısının “GÖRÜLDÜ” sünden, usulüne ve yasalara uygun geçer ? Veya geçmez ?
Mevcut sistem ve uygulamada, Cumhuriyet başsavcılarını siyasal iktidarlardan vareste tutmak imkânsızdır. Bu imkânsızlık karşısında, Cumhuriyet savcılarını, Cumhuriyet başsavcılarından vareste tutmak pekâlâ mümkündür.
Bir önceki örnekteki cevaba ulaşmaya çalışalım o vakit: Cumhuriyet savcısı elindeki “Cumhurbaşkanına hakaret” dosyasında, çocuğu pekâlâ tutuklamaya sevk etmeyebilirdi.
Fakat hırsi duygularından hareketle, 16 yaşındaki çocuğu tutuklamaya sevk etti. Sulh ceza hâkimi de hırsi veya HSY’nın hışmına uğramaktan çekindiği için, kendisini baskı altında hissetti ve çocuğu tutukladı!
Cumhuriyet başsavcının bu yetkisinin ya da kanun lafzıyla hakkı, olmadığında da Cumhuriyet savcılarının kararları ve iddianamesi hiyerarşi denetiminden zaten geçmektedir. Örneğin; Takipsizlik kararlarına itiraz edildiğinde, sulh ceza hâkimliği bu kararı kaldırabilme veya Cumhuriyet savcısının hazırlamış olduğu iddianame mahkemece iade edilebilmektedir.
Dolayıysa, Cumhuriyet başsavcısının yukarıda anlatmaya çalıştığım yetkiye veya hakka yasal olarak ihtiyacı yoktur.
Kaldı ki; Cumhuriyet başsavcıları da bu uygulamadan hoşnut değildir. Zira kendileri de, Cumhuriyet savcılarıyla birlikte bu kararlardan müteselsilen sorumlu tutulmaktadırlar.
Mevcut uygulamadaki, Cumhuriyet başsavcısının “GÖRÜLDÜ” yetkisi, yukarıda anlatmaya çalıştığım manada “hiç kimse yargıya talimat veremez, telkinde bulunamaz” hükmünü ve kuralını ihlal ettiğinden, metinden çıkarılmalı ve bu alışkanlıktan da vazgeçilmelidir.
18.10.2021 / Ankara
Mehmet Toprak ALPİROĞLU
Avukat