Her siyasal iktidar ekonomimize yeni sözcüklerle birlikte iş alanları kazandırıyor. Anap iktidarı döneminde ihracatımız büyük bir sıçrama yapmıştı. Ama hayaliydi. Olsun canım. Hayali veya gerçek. Sonuçta ihracatımız artmıştı. Unutmadan söyleyeyim Özal Meclis kürsüsünden “küçük Turgut” tan söz etmiş ve anayasayı bir kere delmekle bir şey olmayacağın söylemişti. Bu bir kereden bir şey olmaz sözü zamanla şarkı olarak yazılsa da siyasi literatürümüze girip aileden sorumlu Bayan Devlet Bakanımız çocuğa yönelik taciz ve tecavüz sonrası “Bir kereden bir şey olmaz” deyiverdi. Bir kere yapılan iş bir daha bağımlılık yarattı.
AKP iktidarı döneminde gıda ürünlerinde yaratılan en büyük iş alanı ise Tağşiş. Bakanlık, tağşişcileri her defasında teşhir etse de değişen bir şey olmuyor. Tağşiş öylesine hayatımıza yerleşti ki tağşişe maruz kalmamış ürün bulmak neredeyse imkânsız.
Peki, tağşiş nedir? Gıda maddelerinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin, mevzuata veya izin verilen özelliklerine aykırı olarak üretilmesi “Tağşiş” olarak tanımlanıyor. Kelimenin anlamı TDK‘da ise şöyle yer alıyor; “Bir şeyin içine başka bir madde karıştırma, katıştırma.”
Bu gıdadaki tağşiş. Peki, tağşiş siyasette ve gündelik hayatta yok mu? Hem de gıdadakinden daha fazla var. Hele ki siyasette.
Gıda da tağşişi kimler yapıyor? Paranın dini imanı olmaz diyen herkes.
Aynı durum siyasette de geçerli. Siyasette tağşişi yapanlar ise “vatan-millet-bayrak-ezan-zenginlik” masallarına sığınan bir eli yağda, öteki eli balda olan öteki dünyayı bile pazarlamaya çalışan din tüccarlarından tutun tatlı su milliyetçilerine kadar uzanan geniş bir güruh. Bu güruhun içindeki neo liberal sosyal demokratları da unutmamak lazım.
Yalnız en baştan söylemeliyim ki siyasetteki tağşişi yapanlar üretim aşamasında bu duruma maruz kalmıyor. Yani kromozom sayılarında bir değişiklik olmadığı gibi amino asit dizilimi ve yapısında da bir değişiklik yok. Üretim normal, temiz. Katıştırma ve karıştırma sonradan oluyor. Nasıl ve neden olduğunu biraz da siz düşünün.
Yerel sıcak örnekle başlayalım. İsmail Ok. Irkçılık derecesinde söylemleri olan bir partiden milletvekili olduktan sonra liberal sağda konumlanmaya çalışan bir partiye geçip geleceğini Belediye başkanı olarak devam etmek isterken işler umduğu gibi gitmedi. Yani kendini yeterince tağşiş edemedi.
Oysa bizim Müteahhit Avukat Belediye Başkanımız öyle mi? Seçim zamanında “ortak akıl” “birlikte yönetim” “hak- hukuk-adalet” ve demokrasi diye yola çıkıp zaman içerisinde iyi bir tağşişe maruz kaldı.
İftar sofralarında şovmen bir edayla avuç açan, oradan çıkıp Bandırmaspor amigoluğuna soyunarak ne kadar halktan ve halkçı olduğunu gösteren muhterem başkan her telden oynadığı için çocuğuna beş yıldızlı otelde doğum günü partisi yapmaktan da vazgeçmiyor. Eee tabi ne de olsa siyaset bu. Her nabza şerbet vermek, her renge bürünmek gerekir. Partinin yeri, maliyeti normal koşullarda hiç kimseyi ilgilendirmez. Ancak ülkenin yaşadığı genel ekonomik tablo içerisinde “halkçı” geçinene bir başkanın özel hayatı ve harcamaları işte böyle gündeme getirilir. Bir yandan şatafat söylemleriyle genel iktidarı eleştireceksiniz, öte yandan “halkçı” söylemlerle benzer şatafatı yerelde yapacaksınız.
Ortak akıl gitti, çevrede bir avuç yandaş akıl kaldı, birlikte yönetim gitti, ben ne dersem o noktasına geldi, hak-hukuk-adalet gitti İstanbul sermayesine Bandırma’yı pazarlar oldu. Hakkaniyet ve adam kayırma gitti, daha önce defalarca sorduğum kreşe alınan yandaş eğitimciler geldi. Örneğin bir sendika başkanının basın açıklamasından sonra kızı hemen belediyede işe başlayıverdi. Yine müteahhitlik firmasındaki çalışan şahıs birden belediye personeli oluverdi. Din kültürü ve ahlak eğitimi için öğretmene ihtiyaç duyuldu baktık ki Tarih Bölümü mezunu atanıverdi. En büyük karıştırma ise “Ben müteahhitlikten gelmeyim sizin sorunlarınızı en iyi ben bilirim” dediğinde oluverdi.
Bunlar yerel örnekler. Yerelde düşüncelerini paylaşan birinin genel siyasete yönelik yazıları ilgi çekmez diye düşünmekle birlikte, yerelde bu ve daha pek çok sorunu dile getiren olmadığı için “iflah olmaz” bir bozguncu göründüğümü biliyorum. Çünkü yerel basında tağşişe maruz kaldı. Hatta öyle ki yazdıklarımdan pek sayın yerel muktedirin dışında rahatsızlık duyanların olduğunu da biliyorum. Buradan kendimce çıkardığım sonuç demek ki doğru yoldayım. Yalnız belirteyim ki şu kır atın olduğu doğru yol değil.
Neyse biz yine tağşişe dönecek olursak hayatımız ikiyüzlülükle dolu. Gıda ürünlerindeki hileyi tek sözcükle tanımlayabiliyoruz ama siyasal yaşamdaki hileyi tanımlamak için sözcükler yetmiyor. Bir bakıyorsunuz amaca ulaşana kadar en büyük halkçı, çevreci, demokrat insanlar birden tam tersi oluvermiş. Bir başkasını dinliyorsunuz. Konuşmalarına bakınca sanırsınız ki evliya. Sonra bakıyorsunuz yanında haydutlar evliya kalıyor.
Özetle bu siyasal iktidarın kazandırdığı en büyük yenilik bence tağşiştir. Sadece gıdada sınırlı kalmadan yaşamın her alanında, her kesimine iyi bir şekilde tağşişlediler.
Kendimce bir tespit yapmaya çalışayım. Siyasal dönekliğin adı değişim, kişisel çıkarları öncelemenin adı tağşiş oldu.
Bizim pek çok neo liberal sosyal demokratlarımız ise bu tağşişlemeyi halka inme olarak açıklamaya çalışıyor.
Yersen…..