Manchester City Akademisi’ndeki küçük çocuklarla söyleşi yapmak üzere kulübün konferans salonundaki yerini alan City’nin efsane kaptanlarından Vincent Kompany’e çocuklardan gelen ilk sorunun “Geçmişten ya da günümüzden biriyle bir gün geçirecek olsanız, bu kim olurdu? Olması üzerine, her türden güç odağı karşısında yıllardır “erim erim” erimelere doyamayan bizim “sünepe” ve cahil topçularımıza oranla son derece yoğun entelektüel bilgilerle kendisini donattığı anlaşılan ve bir Belçikalı olmasına rağmen de kusursuz bir biçimde İngilizce konuşabilen Kompany’nin o söyleşide sazı eline alması ve karşısındaki safkan beyaz İngiliz çocuklarına hızlandırılmış bir “hayat kursu” vermesi kaçınılmaz hale gelir.
Verdiği “Tabii ki Nelson Mandela olurdu.” cevabının kendisine manasız gözlerle bakan çocuklar üzerindeki geri dönüşümünün etkisini görmek için de; “Onu tanıyor musunuz?” diye hemen ekler büyük kaptan. City maviliğine bürünmüş salondan “kem küm dozunda” hem “evet” hem de “hayır” cevapları gelmesi üzerine de, biraz evvel eline aldığı sazı büyük bir hünerle kullanarak konuk olduğu söyleşiyi küçük çaplı bir “hayat konserine” çevirmenin artık zamanı geldiğine inanır Kompany ve vakit geçirmeden anlatmaya başlar hemen;
“Bilmiyor musunuz çocuklar, bilmelisiniz. Çünkü bu bahsettiğimiz adam çok önemli bir insandır. Geçmişte zor ve güzel şeyler yaşamış olsak bile sahip olduğumuz bu harika hayatlar için çok şanslıyız. Fakat bu adam çok zor zamanlar geçirdi. Sırf kendi halkını korumayı ve daha iyi yaşamalarını istedi diye tam 30 yıl boyunca işlemediği bir suçtan dolayı hapis yatmak zorunda kaldı. Sonrasında hapisten çıktı ve onu hapse atanlara kızgın olmak yerine onları affetti. Bu yüzden çok önemli biridir o.
Anlatılanları özümsemeye ve anlamaya çalışan bir çocuktan can havliyle gelen “Peki suçu neydi?” sorusuna Belçikalı kaptanın verdiği “Suçu siyah olmaktı!” tarihi cevabıyla birlikte bu nefis konserin kapanış şarkısı da yine büyük kaptan tarafından söylenmiş olur.
Bizim ülkemizde hani bırakın bir futbol kulübünün sıradan bir salonunu, bu ülkenin herhangi bir konferans salonunda, bir söyleşisinde, bir toplantısında ya da üç beş kişinin bir araya geldiği bir açık hava parkında, bu ülkenin herhangi bir futbol takımında oynayan ve hani bırakın meslektaşları Kompany gibi entelektüel ve meziyetli bir kaptan olmayı, son derece sıradan özelliklere sahip vasat bir futbolcunun bile; sadece mapushane kağıtlarına değil, her koşulda ve şartta kendisi için çarpan tüm naif yüreklere yazdığı edebi cümleleriyle, söylediği tarihe geçen sözleriyle, aldığı insani ve yürekli kararlarla, ziyadesiyle şımartılmış, buraların tek ve ebedi sahibi gibi davranmaya fazlasıyla alışmış, alıştırılmış malum ırkçı ve mezhepçi kesimler tarafından sürekli olarak aşağılanmış, dışlanmış, acımasızca ötekileştirilmiş ve en sonunda da katledilmiş çilekeş Kürt halkının hak ettiği saygıyı onlara fazlasıyla geri kazandırmış ve böylelikle de kendisinin hapishane karanlığında rehin tutulan alelade bir siyasi mahkum olacağını zannedenlere karşı cevabını da Diyarbakır topraklarında doğup serpilen dev bir Nelson Mandela’ya dönüşerek vermiş ve bu “düzen bozucu” ruhu yiğit karizmasının, cesaretinin bedelini de özgürlüğünden bir gece vakti “apar topar” kovularak ödemiş Selahattin Demirtaş için de “Suçu Kürt olmaktı, suçu bu toprakların siyahisi olmaktı!” demesi, deme cesaretini gösterebilmesi halinde sizce bu yürekli topçumuzun başına bu ülkede neler gelebilirdi acaba?
Tüm gayri insani engellemelere rağmen hala nefes alarak, böylece koca bir halka da “nefes olarak” şu zor yaşamın bir yerlerinden de olsa tutunmaya çalışan ve böylece diğer vasat siyasilerin söylemeye cesaret edemedikleri sakıncalı gerçekleri “Allah vergisi” cesareti ve karizması sayesinde ondan nefret eden kabiliyetsiz düşmanlarını çileden çıkartan bir özgüvenle kolayca ve korkusuzca söyleyebilen bu özel lider hakkında da;
“Bu bahsettiğimiz adam çok önemli bir insandır. Geçmişte zor ve güzel şeyler yaşamış olsak bile sahip olduğumuz bu harika hayatlar için çok şanslıyız. Fakat bu adam çok zor zamanlar geçirdi, geçirmeye de devam ediyor ne yazık ki. Sırf kendi halkını korumayı ve daha iyi yaşamalarını istedi diye işlemediği bir suçtan dolayı tam 6 yıldır hapis hayatı yaşıyor.” Dense, denebilse o toplantının, o söyleşinin sonunun nerede ve nasıl biteceğine dair herhangi bir kuşkusu olan birisi var mıdır acaba aramızda?
Hiç sanmıyorum! Zira ana reaktörü ırkçılık ve mezhepçilik olan bu ülkenin ceberut sistemi, ister, konferans sabahları “yürek yemek” gibi tehlikeli alışkanlıklara sahip bir sporcusunun ya da başka bir meslekten çılgın bir yurttaşının bu toprakların kadim siyahileri sayılan memleket Kürtlerine verecekleri olası desteklerinin kendileri açısından hiçbir şekilde hayırlara vesile olmayacağını hem kendilerine hem de gereksiz yere(!) William Wallace’lık oynayarak kendi konfor alanlarını durduk yere tehlikeye sokacak diğer tüm Beyaz Türk vatandaşlarına yeterince anlatmıştır zaten.
Dolayısıyla, İngiliz çocuklarının öğrenmeleri gereken Güney Afrikalı efsane lider Nelson Mandela’yı hayranı oldukları bir futbolcudan bile duymaları, onun hikayesini ondan dinlemeleri hayatın doğal akışı içerisinde değerlendirilip; çocuklar açısından son derece kıymetli ve medeni bir “ hayat dersi” olarak görülürken;
İngiliz yaşıtlarının sahip oldukları bu özgürlük ve hoşgörü iklimine sahip olmayan ve bu gidişle de ne yazık ki hiçbir zaman sahip olamayacak olan cinnet vatanımızdaki bizim talihsiz, kadersiz evlatlarımızın, hani bırakın Afrikalı Mandela’yı, bu toprakların Mandela’sı sayılan Selahattin Demirtaş’a dair bile zihin açıcı bir şeyler duymaları, onun ve siyasi arkadaşlarının bu hukuksuzluk ikliminde her şeye rağmen verdikleri büyük kavgaların, büyük mücadelelerin “kahır dolu” hikayeleri hakkında bilgi sahibi olmaları kolayca bir “milli güvenlik” meselesine haline dönüşebiliyor. İşte tam da bu sebeple bizim okullarımız “okul” gibi, takımlarımız “takım” gibi ve eni sonunda kerameti kendilerinden menkul futbolcularımız da “futbolcu” gibi olamıyor!..
Uğur Güney Subaşı. Ekim 2022, Adana
Başkanı ve diğer siyasi tutsakları serbest bırakın. Aksi halde iflah olmayacaksınız ve bu memlekete yazık edeceksiniz.