Vermiyor, zira biz Behzat Ç.’ye ve onun unutulmaz ekibine, derin devletin karanlık unsurlarının kendi aralarında tutuştuğu rant kavgalarını afişe ettikleri ya da bu unsurların nedense taşeronluğuna soyunmuş yeni yetme psikopatlar tarafından vahşice işlenen Angara cinayetlerini kendilerine has hafif meşrep yöntemlerle her defasında çözüme kavuşturdukları ve sonucunda büyük bedeller ödemiş olsalar da söz konusu o “derin” kötülerin mutlaka kaybetmelerini sağladıkları için değil; sonrasında hep beraber ekmek banılacak olan nefis bir menemen sefasının öncesinde hani pek de alışık olunmadığı üzere o yüzleşme toplantısı öncesine kadar birbirlerinden saklayacakları sırlar edinen bu harika ekibin işte bütün o sırlarını biz Behzat Ç. fanatiklerini oturdukları koltuklara mıhlayacak akıllara seza bir doğallıkta, sakinlikte ve tabii Behzat amirimizin nevrotik hakimliğinde ortaya dökerek televizyon dizi tarihinin en unutulmaz bölümlerinden birisini üstelik tek bir mekanda çekmeyi başarabildikleri için vurulmuştuk.
Vermiyor, zira biz Behzat Ç.’ye ve onun unutulmaz ekibine, Hayalet’in belli ki sonu hiçbir yere varmayacak olan, inandırıcılıktan son derece uzak, zorlama Melike sevdası ya da Ateş ve Şule’nin hiç kimseyi heyecanlandırmayan, hiçbir temele oturmayan o manasız, tatsız tutsuz birliktelikleri için değil, aşık olduğu insana kavuşmak uğruna onunla “mutsuzluğa” da var olan yürekli kadınlara, imkansız aşkının yüreğinde açtığı derin yaraların pansumanını gecenin bir vakti Ankara Emniyetine geçtiği “Seviyorum merkez!” anonsuyla yapmaya çalışan saf ve şaşkın aşıklara, sevdasının “kalın kafalı!” ağabeyi tarafından üstelik cinayet büronun tam orta yerinde hunharca tartaklanmasına rağmen duygularına sahip çıkmaktan bir an bile vazgeçmeyen genç ve yürekli polislere ev sahipliği yapıkları için vurulmuştuk.
Vermiyor, zira biz Behzat Ç.’ye ve onun unutulmaz ekibine, seyircinin nazarında hiçbir şey ifade etmeyen o soğuk çorbacılarda hayata dair yapılan manasız aforizmalar sebebiyle değil, hayatı boyunca başına gelen bütün o felaketleri unutmak için sürekli olarak çalışan, çalışmaktan yorulduğu vakitlerde de arka fonunda Bozkırın Tezenesi Neşet Ertaş’ın eksik olmadığı Hüseyin’in efsane meyhanesinde ekibiyle birlikte hemen hemen her gece “uyuşmaya” ve unuttuğunu unutmaya çalışan Behzat amirimizin o “çok şeyler anlatan” derin sessizlik nöbetleri için vurulmuştuk.
Vermiyor, zira biz Behzat Ç.’ye ve onun unutulmaz ekibine, hayatını sadece sınırsız bira tüketimine ve telsiz dinlemelerine adamış yalnız adam Akbabuş’un, benim diyen K9 köpeklerini bile yaya bırakacak cinsten o inanılmaz koku alma yeteneğinin olay yeri sahnelerinin baş aktörlüğüne soyunmuş olmasından dolayı değil; Hayalet’in free shop’tan gayet makul rakamlarla düşürdüğü ecnebi içkilerle kafaları güzel olan ve bu mutlu haberi de birbirlerini “Kafam güzel oldu ya la!”larla dürterek birbirleriyle paylaşan; limonsuz ve şekersiz yuvarlanan o ecnebi içki seanslarının sabahında ise cinayet mahalline yarı ayık yarı sarhoş ama yürekleri tam yanar vaziyette intikal eden bu ekibin doğallığına, çılgınlığına ve bizden olmasına vurulmuştuk.
Vermiyor, zira biz Behzat Ç.’ye ve onun unutulmaz ekibine, vahşice işlenmiş cinayetlerin ya da mafyatik entrikaların dizinin tam merkezine konularak içerisinde Behzat Ç. dizisinin polislerinin yer aldığı yeni nesil bir Kurtlar Vadisi projesi yaratılmaya çalışıldığı için değil; diğer ekip arkadaşlarının aksine polislikle uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmayan Komiser Harun’un, işlenen bir cinayete dair bilgi almak üzere gidilen bir evde piyanonun başına geçerek Fazıl Say’ı adeta mesleğinden soğutan ve tabii Behzat amirini de ev sahibinin yanında çılgına çeviren o tek kişilik piyano resitaline imza attığı için vurulmuştuk.
Dolayısıyla adına isterseniz internet televizyonu deyin, isterseniz dijital platform. Açık kanalın ardından yayınlanan 2 Behzat Ç sezonu da gerek senaryoları gerekse de alternatif oyuncu kadrolarıyla beklentileri karşılamaktan son derece uzak işler olmuştur. Diziyi geniş kitlelerin gözünde efsane mertebesine ulaştıran yegane faktörün onların “kaotik özel hayatları” olduğu gerçeği sürekli olarak ıskalanmış; Akbaba’nın evinde ya da meyhanede geçen o doyumsuz süreler giderek azaltılarak dizinin mekanikleşmesi, sıradanlaşması sağlanmıştır.
Bununla birlikte zıpırlıkta ve patavatsızlıkta çığır açan Harun’un eksikliğinin dizide sebep olacağı o derin boşluk, dizi yapımcıları tarafından nedense bir türlü anlaşılamamıştır. Anlaşılmadığı gibi, Harun gibi, Cevdet gibi, Eda gibi hani bu serüvenin olmazsa olmaz karakterlerinin yerine, bu efsanenin ağırlığını ve mirasını taşımaktan son derece uzak, vasat oyuncularla bu işin yine de bir şekilde kotarılacağı yanılgısına yelken açılmıştır!
E böyle olunca da dizinin mottosu haline gelen “Her temas iz bırakır”ın aksine, bir iki Hayalet esprisi dışında izleyenlerin dünyasında zerre iz bırakmayan, hani çekilmese de olurmuş tadında vasat işler ortaya çıkmıştır. Bu sebeple de Şahsiyet ve Masum’la birlikte son 15 yılın en muhteşem 3 projesinden biri olan nefis bir Angara serüvenine el birliği ile yazık edilmiştir.
Uğur Güney Subaşı. Ocak, 2023, Adana
Amirimizi geri istiyoruz!