HDP Kocaeli Milletvekili Dr. Ömer Faruk Gergerlioğlu, ÖFG TV’de, önce Yunan sonra Türk komutanın emri ile Meriç Nehrine atılan Suriyeli Abdulkerim ile konuştu.
Gergerlioğlu röportaj öncesinde konuyla ilgili şu bilgileri verdi:
Geçtiğimiz günlerde çok vahim bir iddia gündeme getirildi. Bir grup göçmen Meriç Nehri’nden karşıya geçtikleri esnada Yunan makamları tarafından geriye itilmiş ve daha sonra Türk jandarma komutanı, askerlere emirler yağdırarak bu göçmenleri nehre attırmış. Tabi yüzme bilen var bilmeyen var. Bu kişilerden 2’si Suriyeli, 1’i Afganlı 3 kişinin nehirde boğularak öldüğü iddia ediliyor. Bu iddiaları şu ana kadar yalanlayan yok. Bu Jandarma komutanı kimdir? Nasıl böyle korkunç bir şey yapabilir? Hakkında soruşturma var mı? Bunlar hakkında bilgi yok.
Kamuoyunda, maalesef hem sağ kesimde hem sol kesimde, göçmenlere yönelik bir nefret patlaması olduğunu görüyoruz. Bu kabul edilecek bir hadise değil. Mülteciler bir şekilde bu ülkeye girmişse bundan sonra insan muamelesi görme durumundadır. Biz böyle bakarız insan hakları savunucuları olarak. Bakışımız belki büyük kalabalıklar tarafından anlaşılmaz ama bu nefret duyulan kişilere yapılan linçlerden, katliamlardan, öldürmelerden, nehre atmalardan sonra “Çok haklıymışsınız insan hakları savunucuları” demeye başlarlar.
Siyasi mekanizmalar bizi ilgilendirmiyor ve biz insan hakları perspektifinden bakmaya devam edeceğiz. Bu olay “serbestiyet” web sitesinde gündeme getirildi. Başka haber kanalları da bunları gündem etti. Biz de mağdurlardan Suriyeli bir kişiye ulaştık. Yüzünü gizleyerek bizimle konuşmak istedi. Kamuoyu dehşet veren iddiayı bizzat mağdurun ağzından dinleyecek birazdan, korkunç bir olay.
Ömer Faruk Gergerlioğlu: Hoşgeldiniz. Kendinizi tanıtabilir misiniz? Ne zamandır Türkiye’desiniz? Buyurun söz sizde, neler yaşadınız?
Abdulkerim: Ben Abdulkerim Suriyeliyim. 26 yaşındayım. 5-6 yıldır Türkiye’deyim. Türkçem biraz zayıf, inşallah anlatabilirim. Biz Yunanistan’a geçmek istedik Avrupa’ya geçmek için. 1 hafta önce Pazartesi günü akşam 23:00’da, Yunanistan’a girdik, sınırı geçtik. 1-2 saat sonra Yunanistan tarafından tutulduk. Hapishaneye attılar. Gündüz saat 11.00’de, küçük bir gemi ile bizi yeniden Türkiye’ye gönderdiler. Her şeyimizi aldılar, çanta, ayakkabımızı da aldılar, öyle döndük Türkiye’ye. Sınırı geçtik, yürümeye başladık, taksi ve araba bulmak için. O anda sınır muhafızları, Türk askerleri geldiler. Normalde herkese yardım ediyorlar, yol tarif ediyorlar, su veriyorlar. Biz başka bir şey yaşadık. Her zaman arkadaşlarım gittiler, duyuyoruz insanlardan, çok yardım ediyorlar, kimseye dokunamıyorlardı.
“KOMUTANA YUNANİSTAN’A YİNE GİDECEĞİZ DEYİN”
Afganlı 20-25, Suriyeli 20-25, Mısırlı 1, Tunuslu 3 kişi, toplam 50-60 kişi vardık. Tuttular arabaya bindik sonra nereye götürdüklerini bilmiyorduk. 5-6 asker vardı, oturduk. Bizimle sohbet ettiler, Türkçe bilen var mı dediler. Ben biraz biliyorum dedim. Gel önde tercüme et dediler. Diğer arkadaşlar hiç bilmiyordu. Nereye gidiyorsunuz, ne iş yapıyordun, diye sohbet ettik onlarla. Hiçbir sorun olmadı o ana kadar. Sonra bir komutan geldi. Arkadaşlar bana “size sorarsa, ‘Yunanistan’a yeniden gideceğiz’ deyin. Gitmeyeceğiz demeyin çünkü çok kızıyor” dediler. Tamam, dedik.
Komutan geldi, herkesi yeniden Yunanistan’a atacağını askerlere söyledi. Bir asker de “komutanım bir kişi Hristiyandı. Onu da mı kabul etmediler?” dedi. “Evet, o burada” dedi. Omuzundan tuttu “seni göndereceğim, seni neden almadılar” dedi. Biraz ağaç var, biz görmedik nasıl gönderdi ama eğer yüzmeyi biliyorsan geçersin, yüzmeyi bilmiyorsan gidersin. O adamı attı, bize döndü. Bu anda herkes korktu. Bizi atarsa hepimiz ölebilirdik. Belki 50 kişi var, 5-6 kişi yüzme biliyor diğerleri kimse bilmiyor yüzmeyi.
“KAYIP OĞLUMU ARIYORUM”
Sonrasında bize döndü. “Nereye gideceksiniz, İstanbul’a mı döneceksiniz? İstanbul sizin gibilerden dolu” dedi. Birkaç yaşlı vardı. Bir Mısırlı, “benim işim yok burada, Belçika ikametim var. Oğlum kayboldu, onu arıyorum, onun için geldim buraya” dedi. Ancak kimseyi dinlemediler. Sonra komutan, “hepsini nehre atın, Yunanistan’a dönsünler, eğer bir kişi inmezse kafasına sıkın nehre atın, bu asker emridir” dedi. Sonra bir Suriyeli: “Abi Allah rızası için benim 4 çocuğum var” dedi. Türkçesi zayıf, anlatıyordu, dinlemediler. “Allah için…” dedi. Ona geldi “Allah kim? Ben Allah’a inanmıyorum. İlk bu adamı atın” dedi askerlere ve gitti.
Askerler biraz düşünmeye başladılar. Önce “Bekleyelim geceye kadar sonra bunlar gitsinler, İstanbul’a kaçsınlar” dendi. “Yine dönerse bunları görürse bize sıkıntı yapacak” dediler. Sonra bizi nereye atacaklarına karar verdiler. Arkamızdan bir iki kişi seçmeye başladılar. En uzun olanları seçtiler, kendisini kurtarsın, diye. 5-5 grup yapıp atmaya başladılar nehre. “Gitmezsen döverler seni, gireceksin nehre” dediler. Biz 6 kişi beraber gittik beraber dönecektik, baktım 2 kişi yok. O anda kayboldular, bilmiyorum bizden önce atıldılar ya da ne olduğunu bilmiyorum onlara. Arkadaşlarımın sırası geldi, seçtiler. 5-5 seçiyorlar, atıyorlar nehre. Ben de arkadaşlarımla gideyim dedim. Tercüme ediyordum, beni ilkten seçmediler. Ben de dedim bu arkadaşlarımla gideceğim. “Sen cesursun helal olsun git arkadaşlarınla” dediler. Arkadaşlarımla girdik nehre.
Bize, “1.5 metre size bir şey olmaz” dediler. Ben yüzmeyi çok az biliyorum. Girdik nehre, su 2 metreden fazla. Yüzmeyi bilmiyoruz, su çok. Boğulma tehlikesi başladı. Bir arkadaşımın yaşı küçük, hiç yüzme bilmiyor. Yardım ettim ama ben de bilmiyorum. Beni tuttu o adam, ikimiz de ölecektik. Ben onu bıraktım, kendimi kurtaracaktım. Dedim ki artık çıkamam. Buradan nasıl çıkacağım. Gücüm hiç kalmadı. Sonrasında şehadet getirdim, artık çıkamayacağım buradan öleceğiz sandım. Arkadaşımı biraz ittim. O anda geçtik, ölecektik ama az nefesimiz kaldı, geçtik nehri.
KAYIP 5-6 KİŞİ VAR
Oradan çıktık 5 kişiyiz. Korkmaktan hiç bakmadık arkamızda ne oluyor? Kim öldü kim ölmedi bakmadık. Koşarak kaçtık. Yunan tarafına girdik. Oraya girdik. Zaten ayakkabımız yok, paramız yok, suyumuz yok. 1 gün su içmedik, yemek yemedik. Çok zayıfız kaçamayız Yunanistan’da. İlla teslim olacağız. Yunanistan askerlerinin yanına gittik. Onlara teslim ettik kendimizi. Tuttular bizi yeniden attılar. Orada baktık ki arkadaşlarımın bazısı geliyor bazısı gelmiyor. 6 kişi gittik 2 kişi kayboldu. Biri akrabam diğerleriyle yolda tanıştık. 2 kişi hala nerede olduklarını bilmiyorum. Diğer arkadaşlar da kaybolmuş toplam 5-6 kişi var. Haberimiz yok. Hala hiç haber gelmedi.
Gergerlioğlu: Siz şu anda nerdesiniz?
Abdulkerim: Şu anda İstanbul’dayım. Kaybolanlardan biri eşimin kardeşi. Aramak için buradan birkaç kişiyle konuşuyoruz. Öldü ise yapacak bir şey yok ama annesi, babası bilsin, habersiz hala. Onun için İstanbul’dayım şu anda. Çok zor bir şey yaşadık.
Gergerlioğlu: Korkunç bir olay yaşamışsınız. İnsanların nehre atılması, göz göre göre ölüme yollanması korkunç bir olay. Bunu yapanlar hakkında herhangi bir adli idari işlem yaptınız mı?
Abdulkerim: Avukat tarafından başladık. Perşembe günü başlayacak. Sadece biz değiliz, on kişi var şikayet edenler. Neden şikayet ediyoruz? Bu olay bir daha olmasın, bir kişinin canı daha kaybolmasın. Bu acıyı kimse yaşamasın diye şikayet edeceğiz.
KOMUTAN, “ÇOCUKLARI DA ATIN” DEMİŞ
Gergerlioğlu: O askerler komutanın bu emirleri karşısında şaşırdılar mı?
Abdulkerim: Şaşırdılar. Gittikten sonra düşünmeye başladılar. İlk zaman atmak istemediler, korktular ya da bilmiyorum. Önceden olduğunu bilmiyorum. İlkte bizi atmak istemediler. Ben sonuna kadar kalmadım. Çocukları da atmışlar en son. Çocukları atmayacağız dediler ayırdılar. Son olarak çocukları attılar. Komutan gelmiş, “çocukları da atın” demiş.
Kaç yaşındaki çocuklar bunlar?
Abdulkerim: 10-12 yaşlarında 2-3 çocuk tam olarak bilmiyorum ben görmedim son kişi hapishaneye geldiğinde anlattı bize.
Gergerlioğlu: O çocukları da nehre atmışlar yani.
Abdulkerim:Evet babasıyla atmışlar. O kişi geldi hapishaneye geldi öyle anlattı.
Gergerlioğlu: O çocuklar yaşıyorlar mı öldüler mi bilginiz var mı?
Abdulkerim: Hiç bilgim yok.
Gergerlioğlu: Korkunç bir hadise. Bir komutanın böyle bir emir verme yetkisi yok. Askerlerin böyle bir hukuk dışı emri uygulama yetkisi yok. Resmen bir cinayet işlenmiş. Biz 3 kişi biliyorduk, siz 5-6 kişi olduğunu söylüyorsunuz, bir muamma var, bir belirsizlik var. 50-60 kişi (saat 4 civarında) nehre atıldı ve bunlardan bazıları hayatını kaybetti.
Abdulkerim: Hayatını kaybetti mi ya da yaşıyorlar mı ben görmedim ama arkadaşlar görmüşler cesedi. Su üstüne çıkmış. Hala haber gelmedi kaybolanlardan. Demek ki ya hapishanede ya da ölmüşler.
Gergerlioğlu: Olayı nasıl yorumluyorsunuz?
Abdulkerim: Bu komutan bizden çok nefret ediyor. Ya bizden ya da bütün mültecilerden. Herkesi biz suçlamıyoruz. Askerlerle ilk önce hiçbir şey yoktu. Arkadaş gibi konuşuyorduk. Komutan geldikten sonra her şey değişti. Komutan nefret doluydu. Ben gözlerinden gördüm, Herkese bağırmaya başladı. “Eğer atacaksanız bizi Suriye’ye atın, nehre atmayın” dedik, dinlemediler.
Gergerlioğlu: Çok geçmiş olsun. Biz bu konu ile ilgili Meclis’e soru önergesi verdik. Kabul edilecek bir hadise değil. Halen bir ciddi açıklama yapılmadı. Yetkililer suskunluğu tercih ediyor ama biz bu tercihi kabul etmeyeceğiz. Bu konunun üstüne üstüne gideceğiz. İnsanları göz göre göre nehre atmak, yüzme bilmeyen insanların ölümüne neden olmak korkunç bir şey. Bir cinayet var ortada her şeyi bırakın. Bu kişinin yargılanması gerekiyor.
Abdulkerim: İnşallah bize yardım edersiniz. Bu kaybolanları en kısa zamanda buluruz. Eğer devlete seslenebilrseniz seslenin bu arkadaşları bulsunlar. Biz devletten memnunuz ama bu komutan anlattığım gibi, öyle yaptı bize. Bunu ne Türkiye devleti ne Türkiye halkı kabul eder bunu biz biliyoruz ama böyle oldu.
Gergerlioğlu: Peki siz Türkiye toplumundan, Türkiye halkından böyle muameleler görmüş müydünüz?
Abdulkerim: Ben ilk defa bunu gördüm. Halk hep yardım ediyor bize, ilk defa görüyorum. Bu kadar nefret, bu kadar kötü davranmak, ilk defa.
Gergerlioğlu: Suriye’de hangi şehirden gelmiştiniz, işiniz neydi?
Abdulkerim: Ben Halep’in bir köyünden geldim. 19 yaşında çıktım Suriye’den. Okul kapatıldı. 2 sene babamla bir markette çalıştım Suriye’de. Sonra Türkiye’ye geldim. İnşaatta çalışıyorum Türkiye’de.
Gergerlioğlu: insanların geçişi ile ilgili devletlerin müdahalesi öyledir böyledir, tartışılır ama hiçbir nedenle ölüme atılamazlar, ölüme terk edilemezler, nehirlere atılamazlar. Bunları hele ki resmi görevi olan bir Jandarma komutanının yapması korkunç bir olay. Kabul edilecek bir olay değil. Biz bu olayın sonuna kadar peşinde koşacağız ve ortaya çıkaracağız. Hiç merak etmeyin elimizden geleni sonuna kadar yapacağız çünkü ortada bir cinayet var.
“ASIL TEDİRGİN OLMASI GEREKEN BU CİNAYETİ İŞLEYENLER”
Değerli izleyenler, Suriyeli Abdulkerim’in görüntüsünü alamadık. Kendisi tedirgin, korkuyor ve sadece sesli bir bağlantı yapayım dedi. Tabi haksız değil. Aslında tedirgin olması gerekenler bu cinayet girişiminde bulunan, bu cinayeti işleyenler. Onlar bilsinler ki biz bu işin peşini bırakmayacağız.
Devlet yetkilileri ile yapılması, nefretle yapılması, maalesef ki Türkiye’de büyük bir insan hakları sorunu olduğunu, göçmenlere, mültecilere yönelik nefret pompalandığını gösteriyor. Bunun da Altındağ olaylarında olduğu gibi sadece birtakım topluluklar eliyle değil resmi görevliler eliyle de yapılabildiğini göstermesi açısından son derece manidar, son derece üzücü.
İkinci olayda da insan hakları alanında en kimsesiz durumda olan kişileri gündem ettik. Göçmenler, mülteciler insan hakları açısından en zayıf durumda olan kişilerdir. Değersiz bulunurlar, insan bile olarak görülmezler, cesetleri kıyıya vurur. İnsan tacirleri tarafından istismar edilirler. Böyle korkunç bir hayat yaşarlar, nehirlere denizlere atılırlar. Darp edilirler, soyulurlar, üzerlerindeki mal, para alınır. Çırılçıplak karşı tarafa atılır, korkunç olaylar yaşarlar.
Haftaya Salı günü saat 21.00’de buluşana kadar hepinize hayırlı akşamlar diliyorum.