İnanamıyorum. İnanmak istemiyorum. Neden mi bahsediyorum? Aşağıda linkini paylaştığım haberden bahsediyorum. Bu haberde yazılanların “gazeteci abartması” olduğunu düşünmek istiyorum. Ama maalesef bu konuda hiçbir açıklama gelmedi.
Linkteki habere göre Balıkesir bürokrasisi ve Bandırma Belediye Başkanı Müteahhit Av. Tolga Tosun “tarım arazilerine sanayi tesisi yapacak olanlara” teşekkür edilen bir organizasyonun her zamanki gibi başrolünde. Habere göre Bay Tosun; ““Avukat olmama rağmen inşaat ve sanayiyle uğraşan bir ailenin çocuğuyum. Belediye yönetiminin yanı sıra Ticaret Odaları’nda da üst yönetimlerde bulundum. Üretim ve istihdamın, bir memleketin kurtuluşu demek olduğunu bilen bir arkadaşınızım. Bandırma’nın ise gerek demiryolu ve gerekse limanıyla, sanayicinin gözbebeği olduğunu düşünüyorum.”
Aynı zamanda Marmara OSB Müteşebbis Heyet Üyesi de olan Bandırma Belediye Başkanı Tolga Tosun ise yerel yönetimler eliyle Bandırma’daki sanayicileri cesaretlendiren hamleler yaptıklarını vurgulayarak, şöyle dedi: “Bandırma, Güney Marmara’nın İncisi… 833 kilometrekarelik bir alanda 160 bin nüfus yaşıyor. Limanı, demiryolu ve kendi adını taşıyan kendine ait bir üniversitesiyle hem sanayi hem de üniversite şehri olma yolunda ilerleyen; aynı zamanda da çevresiyle turizmi de barındıran bir kent. Bizim 15 aylık dönemimizde yerel yönetim olarak, her zaman üretenden ve sanayiden yana tavır alan; Bandırma’da çok uzun zamandır planları hazırlanmış fakat belli başlı imar mevzuatlarını bir türlü aşamayan birçok sanayici ve yatırımcı arkadaşımızın önünü açtık.”
Özetle, yakın zamanda Bandırma, Gönen, Manyas’dan başlayıp Çanakkaleye kadar uzanan koridordaki tarım alanlarının anasını bellemenin önündeki engelleri kaldırdık. Bu alanları ranta açacağız, kalan son bakir alanlarıda kirleteceğiz diyor.
Aynı Tosun yaklaşık bir ay önce Namık Havutça ve seçkin CHP yöneticileriyle Misakça’da karides çiftliği kurulmasını çevre kirliliği ve flamingoların göç yollarını değiştireceği gerekçesiyle protesto etmişti. Tosun işte. Ne yapacağı önceden belli olmaz.
Platon’un “Devlet” adlı yapıtındaki “Mağara” metaforunu okudunuz mu bilmiyorum. Metafora göre bir grup insan mağara duvarına zincirlenir. Vücutlarını ve kafalarını hareket ettiremez. Arkalarından maketler gezdirilir. Maketlerin gölgeleri, zincirlenmiş olanların karşılarındaki duvara yansır. Bu sırada mağara duvarının arkasında bazı kişiler konuşur. Duvara zincirli adamlar gölgelerin konuştuğuna inanır. Daha sonra içlerinden birinin zincirleri çözülür. Zinciri çözülen kişi dışarı çıkar ve gerçekleri görür. Önlerinde dolaşan gölgelerin dolaştırılan maket gölgesi olduğunu, konuşanların ise gölgeler değil duvarın arkasındaki insanların sesi olduğunu görür. Bunu gelip duvara zincirli olan arkadaşlarını anlattığında kimse ona inanmaz. Hatta onun deli olduğunu düşünüp saçmaladığını inanırlar. Onlar için tek gerçek karşılarında dolaşan gölgeler ve gölgelerin konuşmasıdır. Bunun dışındaki her fikir zırvalıktır, yalandır, bozgunculuktur. Hatta fikir sahibinin katli vaciptir. Tıpkı yüzyıllar önce canı pahasına da olsa Atinalılara gerçekleri söyleyen Sokrates’in öldürülmesi gibi.
Bu metaforu size niye anlatma gereği duydum. Maalesef 21.yüzyılın yoz kültürü içerisinde yetişmiş, özellikle de son yirmi yılda, Türkiye’deki politik ve ekonomik kültürü sorgulamadan benimsemiş mağara karanlığındaki adamlar günümüzde bürokraside, yerel ve genel yönetimlerde söz sahibi konumundalar. Onlar ki söylenen her şeyi doğru kabul eden, anne-baba sözünden çıkmayan, paradan başka hiçbir değerleri olmayan insanlardır. Onlara mutluluk nedir, refah nedir diye sorsanız sahip oldukları veya sahip olmayı arzuladıkları maddi serveti söylerler. Onlar ki asla ve asla kendi akılları ile değil, daima bir üst aklın yönlendirmesiyle hareket ederler. Bu tip Mağara Adamları her renge, her kılığa, her ideolojiye bürünebilir. Günü gelir sosyal demokrat, günü gelir liberal, günü gelir dindar olurlar. Bu tür insanları özetleyen güzel bir atasözü vardır. Bunlar “düğün evinin tefçisi, ölü evinin yasçısıdır.”
Bunların yeşil anlayışı çöp bidonlarını plastik örtülerle yeşile boyamaktan ibarettir. Bunların sanat anlayışı panayır kültüründen arınmamış festivallerden ibarettir. Bunların “halkçılığı” spor karşılaşmalarında amigoluk, kitap günlerinde film yıldızı edasıyla resim çektirmekten ibarettir.
Bu tür Mağara Adamları için ilke, değer, etik kurallar, diğer canlıların yaşam hakkı gibi değerlerin hiçbir önemi yoktur. Çünkü bunlar Mağara Adamıdır ve sadece karşılarındaki gölgeleri görürler. Ve o gölgeleri konuşturan başkalarının sözleriyle hareket ederler. Bu tür Mağara Adamları toplumun bam tellerini üst aklın yönlendirmesiyle iyi bilir. Ve yine üst aklın sahibi ve egemeni olduğu tüm güçlerle gördüklerinin ve duyduklarının gerçek olduğunu herkese inandırmaya çalışır. Bu tür Mağara Adamlarının kendilerine ait hiçbir düşüncesi yoktur.
Toplumu bu tür Mağara Adamlarının yoz kültürü ve yönetiminden kurtaracak olan ise at sinekleri ve eşek arılarıdır. Bilirsiniz… Atlar sıcak havalarda hareket etmek istemez. Uyuşuk bir hal alırlar. Ne zaman ki bir at sineği gelip onu ısırırsa birden hareketlenirler. O ısırığın acısıyla yürümeye ve koşmaya başlarlar.
O yüzden birileri size at sineği derse sakın alınmayın. Zira Mağara Adamlarının karanlık düşüncesinden ülkeyi at sinekleri kurtaracak. Bu arada Mağara Adamlarının canı biraz yanacak.
O kadar da olsun artık.
Not 1: Teşekkür linkinin adresi;
https://www.facebook.com/groups/223206905487389/permalink/581934436281299/
Not 2: bu yazıda anlatılan metafordaki Mağara Adamlarının ülkemiz bürokrasisi ve yöneticileriyle hiçbir ilgisi yoktur. Burada kast edilen Mağara Adamları’nın tümü Somali ve Patagonya Cumhuriyetinde yaşamaktadır.