Geçtiğimiz günlerde yeni CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bay Kemal ve İttifakları” adlı belgeselin ilk bölümünde, “Kürt sorununu çözmek için meşru bir organa ihtiyacımız var. HDP’yi meşru organ olarak görebiliriz” demişti.
Yıllardır “Kürt sorunu” ifadesinin kullanılması, Kürt kökenli yurttaşlarımızı ötekileştirip hedefe koymaktır; Kürt kökenli yurttaşlarımız da ülkemizin eşit ve onurlu yurttaşlarıdır. Ülkemizin bölünmesi için emperyalist güçler tarafından bilinçli bir şekilde icat edilen Kürt sorunu söylemi üzerinde iyice düşünmek gerekmektedir.
Kürt sorunu söylemi, emperyalizm tarafından dillendirilen, ayrıştırıcı bir vurgudur. Ülkemizde Kürt sorunu değil, Kürtçülük ile PKK terör örgütü ve siyasi uzantılarının sorunu olduğunu ortaya açıkça koyamazsak, emperyalizme maşa olduğumuzun da farkına varamayız.
Kürt sorunu denilen konu; HDP ile aydın geçinen dönme solcular, ABD ve AB sevenleri tarafından açık ve net olarak tarif edilmemektedir. Çünkü emperyalizmin maşası olanlar özellikle gerçeklerden kaçmaktadırlar.
Ülkemizin Güneydoğu bölgesinin en büyük sorunu ağalık düzeninin, feodal düzenin yıkılmamasıdır. PKK için terör örgütü diyemeyen HDP’nin ve benzerlerinin bu konu hakkında hiçbir açıklaması yoktur. Feodal yapının tasfiyesinden başka bölgeler arası dengesizlik, azgelişmişlik, ihmal edilmişlik gibi sorunlar da bulunmaktadır.
Feodal düzenin yıkılması için toprak ve tarım reformunun yapılması ön koşuldur. Bunların yanında üretim tesisleri yapılarak, fabrikalarla, eğitim ve sağlık tesisleriyle, kültürle, sanatla, sporla Güneydoğu’yu da, ülkemizin her bölgesini de kalkındırabiliriz. Bunları dile getirmeden ısrarla Kürt sorunu demek, emperyalizmin oyununu görememektir, görmek istememektir. Böyle kişilerin Atatürkçülükleri de sorgulanmalıdır.
3 Eylül 2016 tarihinde Alman Süddeutsche Zeitung gazetesine demeç veren Selahattin Demirtaş; “Biz PKK’yı terör örgütü olarak tanımlamıyoruz. Ancak, sivilleri hedef alan eylemlerini terör olarak nitelendiriyoruz” demişti. Geçen hafta yayınlanan HDP’nin 11 maddelik manifestosunda da, PKK terör örgütünden hiç söz edilmedi. Zaten bu manifesto ayrılıkçı, ümmetçi yapıya dayalı bir devlet modeli istemine dayanmaktadır ve anayasamızın bazı maddeleriyle de çelişmektedir.
Bugüne kadar elli binden fazla insanımızı öldüren bir kanlı örgüte terör örgütü diyemeyen ve her biri toprak ağası olan HDP yöneticileri ile bu sorunları çözmek olanaksızdır. Çünkü HDP, feodalitenin simgeleri ve cumhuriyetimizin düşmanları Said Nursi, Şeyh Sait ve Seyit Rıza’yı anan, tekke ve zaviyelerin açılması için kanun teklifi veren, sözde Ermeni soykırımını ve sözde Rum soykırımını tanıyan emperyalist devletlerin maşasıdır, bunu iyi görmek gerekir.
HDP, yasal bir siyasi partidir ancak meşru değildir. Çünkü PKK terör örgütünün siyasi kanadı olarak hareket eden, terör ve terör örgütü ile arasına mesafe koyamayan HDP, hukuk devletinde asla meşru olarak kabul edilemez. HDP’yi meşru olarak görenlerin de meşruluklarının tartışılmasının zamanı gelmiştir.
Eşsiz liderimiz Atatürk’ün millet kavramı unutulmamalıdır: “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” Millet olmak kaderde, tasada, kıvançta ortak bir bütün haline gelmektir. Millet olmak, ortak yanların ortaya çıkarılmasıdır. Millet olmak aynı yolda, aynı hedefe yürümektir, aynı kültüre sahip çıkmaktır. Bunun dışında “Türkiye halkları” ve “Türkiyelilik” gibi kavramlar ayrıştırıcıdır, ötekileştirmektir.
Emperyalizme karşı sadece ulus devlet direnebilir. Yapılması gereken, hep birlikte cumhuriyetimizin değerlerine ve devletimizin bölünmez bütünlüğüne sahip çıkarak, ulus devletimizi güçlü kılmaktır. Böylece demokrasimizin standartlarını da gelişmiş ülkeler seviyesine çıkartabiliriz. Atatürk ilke ve devrimleri ile sorunlarımızın çözüleceğini bilmeliyiz.
Azim ve Karar, 4 Ekim 2021.