Canan Kaftancıoğlu’nun “Geleneksel Taksim Sohbetleri” toplantısında bir soruya verdiği yanıttan sonra eski-yeni CHP Milletvekilleri top yekûn bir linç kampanyasına başladı. Gerçekten bir yurttaş olarak bu arkadaşları anlamakta güçlük çekiyorum.
Neden mi? Meramımı anlatmaya çalışayım.
Birincisi, toplantıyı yöneten Sayın Uluç Gürkan’ın sorusu tuzak ve proveke edici bir sorudur. Sayın Gürkan 68 kuşağından gelme Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş’in başını çektiği öğrenci hareketleri içerisinde görev almış, politikada etkin görevlerde bulunmuş entellektüel bir isim. Eğer 68 kuşağında “Tam Bağımsız Türkiye” mücadelesi veren Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ların ideolojilerinden ve eylemlerinden bir parça ders alabilseydi böyle tuzak bir soruyu sormaz Canan Hanım’ı kurtlar sofrasına atmazdı. Gerçi yine o dönemde sözde devrimci, her fırsatta Mahir Çayan ve Deniz Gezmiş’den zılgıtı yiyen, Doğu Perinçek’i biliyorduk da bu sürpriz oldu. Atatürk adıyla kurulmuş Vakıf ve Derneklerin yöneticilerinin böyle tuzak sorularla devrimci ve demokrat kişileri proveke etme hakkı yok.
İkincisi ve aslında en önemlisi Sayın Canan Kaftancıoğlu’nun açıklamaları. Burada tekrarlamaya gerek yok. Mustafa Kemal’i tercih etmesinin nedenlerini çok net açıklıyor. Buradan hareketle “vay efendim” neden ATATÜRK dememiş. Peki, Canan Hanım’a linç etmeye çalışan arkadaşlara şunu hatırlatıyorum. 12.Eylül.1980 faşist darbesinin mimarı her platformda Atatürk adını kullandı. Dağa taşa Atatürk büstleriyle donattı. O’nun gibi giyinip O’nun gibi poz vermeye çalıştı. Her fırsatta Atatürk adını kullanarak Atatürkçülüğün içini boşalttı. Bilerek veya bilmeyerek özellikle Kürt Halkı başta olmak üzere pek çok kesimde bir antipati oluşturdu. Tercihiniz bu mudur? Yoksa, gerçekten Mustafa Kemal ideolojisini benimsemiş, altı okun birini oluşturan sürekli devrimciliği içselleştirmiş ve hiç zig zag yaşamamış bir kişinin düşüncesi midir?
12 Eylül’ün faşist generalleri Atatürk adını kullanarak O’nun devrimci kimliğini örtmeye çalıştı. Kurtuluş Savaşı döneminde İstanbul’dan Anadolu’ya geçenlere İngilizler Kemalist diye tanımlıyordu. Yani Mustafa Kemal ismi anti emperyalizmi, bağımsızlık mücadelesini ve devrimciliği tanımlıyor. Buradan hareketle özünde Kemalizm’i içselleştirmiş ve bu uğurda bedeller ödemiş, halen daha bedel ödemeye devam eden, Canan Hanım’a kendi partisinden eski yeni vekillerin saldırmasını gerçekten anlamıyorum.
Hiç kimseye Kemalizm’i veya onların ifadesiyle Atatürkçülüğü anlatmak haddim değil. Ancak kendini Atatürkçü diye tanımlayanların üstünde mutabık kalacağı iki isim konusunda şüphem yok. Atilla İlhan ve Uğur Mumcu. Atilla İlhan “Hangi Atatürk?” adlı eserinde neden Gazi Mustafa Kemal Paşa dediğini uzun uzun anlatır. Yine Uğur Mumcu katıldığı bütün söyleşilerde Gazi Mustafa Kemal diye hitap eder. Bir örnek daha vereyim. Öğrencilik yıllarımda okuduğum (12 Eylül faşizminin devam ettiği yıllar 1983-1984) Nadir Nadi’nin “Ben Atatürkçü Değilim” kitabıdır. 12 Eylül Faşistlerinin Atatürk adının kullanarak yaptıklarından sonra isyanıdır. Şimdi durup dururken bir bardak suda fırtına koparanlara ve linç girişiminde bulunanlara soruyorum; Siz 12 Eylülcülerin yarattığı gardrop ve tören Atatürkçüsü müsünüz yoksa antiemperyalist Kemalist ‘misiniz? Yoksa 25 yıl sonra İstanbul’u alanlara karşı kıskançlık mı duyuyorsunuz?
Türkiye 40 yıl önce karanlık bir tünele sokuldu. Tam bu tünelden çıkış için umut doğmuşken yapılan linç kampanyaları iktidarın arayıp ta bulamadığı bir malzeme. Canan Hanım için etmediklerini bırakmadılar. Beş yıl önce sosyal medyadan yaptığı bir paylaşımı suç unsuru olarak değerlendirip cezalandırmaya çalışıyorlar.
Ülke siyasal, sosyal ve ekonomik olarak tam bir çöküş içerisindeyken faşizan uygulamalar 12 Eylülü aratırcasına devam ederken, gerici akımlar her yeri sarmışken özetle içerde ve dışarda kuşatılmışken, topluma umut olan insanları saldırmak niye? 18 yıldır siyaseti meclis koridorlarına ve Anayasa Mahkemesi önüne hapsedenlerin amacı nedir?
İktidar milletvekilleri, tarikatlar, cemaatler ve bilcümle işbirlikçiler cumhuriyet değerlerini bir bir yok ederken Ayasofya’da Cuma namazına gidenlere ses çıkarmayıp başını kuma gömenler şimdi kalkmış Canan Hanım’a vuruyor.
Dün gazetemizde Sayın Havutça’nın değerlendirmelerini büyük bir üzüntüyle okudum. Kendisi emek mücadelesi içinden gelmiş bir isimdir. Ancak çıkışı “Ya sev Ya Terket” ırkçı yaklaşımından farksızdır. Ülkenin içinde bulunduğu koşullar ortadayken dayanışma ve güç birliğinin her zamankinden daha fazla gerekli olduğu bir dönemde, sosyalistleri, devrimcileri, demokratları ve yurtseverleri dışlayarak nereye varacaksınız? Zaman güç birliği ve dayanışma zamanıdır. Zaman safları sıklaştırma zamanıdır. Zaman faşizme karşı mücadele zamanıdır. Siz bu zamanda özünde antiemperyalist duruşunu ortaya koymuş, devrimci ve yurtseverlerle güç birliği yapmayacaksanız ne zaman yapacaksınız? Sizin söyleminizle iktidarın ötekileştirici söylemi arasında ne fark var?
Olmadı Sayın Vekilim.
Şimdi iktidar ortakları ne yapıyor biliyor musunuz? Ağızlarını bırakıp başka yerleriyle gülüyor.
Ülkemizde her alanda özellikle de siyaset alanında başarı mutlaka cezalandırılıyor. 25 yıldır İstanbul’u yöneten ve siyasal araçlar açısından çok güçlü olan iktidara karşı Canan Kaftancıoğlu yılmadan savaşmıştır. Ekrem İmamoğlu ismiyle gücüne güç katmış İstanbul’da Millet İttifakı’nı Demokrasi İttifakı’na dönüştürmüştür. Keşke bu arkadaşlar da ülkenin içinde yaşadığı durumdan çıkış yolunun kavgada değil “Güçbirliği”nde yattığını görebilseler. Elbette bu başarının bir bedeli olacaktı. Bu bedeli siyasal iktidar ödetmek için her yolu deniyordu. Şimdi iktidarla güçbirliği içerisinde Canan Kaftancıoğlu’na linç girişimine başladılar. Rahmetli Erdal İnönü’nün “Anılar ve Düşünceler”ini okuyanlar bilir. Parti içerisinde hırslarını yenememiş kıskançlık duygularına teslim olmuş kişilerin değerli birçok ismin önünü kestiğini anlatır. Buna karşı mücadele etmesine rağmen Genel Merkezde her zaman başarılı olamadığını söyler.
Canan Kaftancıoğlu İstanbul’dan başlayıp tüm Türkiye’de sol iktidar için umut olmuş bir isimdir. Siyasal iktidar neden Canan Hanım’ın üstüne gitmektedir? Çünkü Canan Hanım örgütlü güce inanmış ve bu güçle halka dokunan bir isimdir. Yıkılmaz sanılan İstanbul’u almıştır. Demokrasi İttifakıyla Türkiye’nin önünün açılacağını barış içinde yaşanılabileceğini göstermiştir. Egemen güçlerin kafasına bir balyoz gibi yumruk indirmiştir. Canan Kaftancıoğlu erkek egemen bir toplumda devrimci kadının gücünü göstermiştir. O yüzden linç edilmelidir.
Daha fazla uzatmaya gerek yok.
Canan Hanım’ın yurtseverliğinden, devrimci mücadelesinden, halkçılığından şüphe duyanlar önce kendi iç dünyalarını sorgulasınlar. Canan Hanım’ı eleştirenler bilerek veya bilmeyerek Kemalist ideolojiyi bir kalıba sıkıştırma çabasındalar. Oysa Kemalist ideoloji hiçbir kalıba sığmaz. Sürekli kendini yeniler. Devrimcilik ilkesi bunun için vardır.
Bütün bu tartışmalar bende “mevcut CHP kadrolarının iktidar olmak gibi bir niyeti ve çabası olmadığını, bütün çabaları kendi siyasal geleceklerini garanti altına alabilmek olduğu” düşüncesini uyandırıyor. Konformist yaşam tarzını benimsemiş, kişi ve düşüncelerle daha biz çok zaman kaybederiz.
“Hak, hukuk, adalet” diyenler önce kendileri inansın.