Allah’ın bildiğini kuldan saklamanın hiçbir gereği yok benim güzel kardeşim. Birbirimizi günahımız kadar sevmediğimizi, birbirimizden doyasıya nefret ettiğimizi ve hatta bizim imkanımız olsa, sizin hiçbirinizin olmadığı bir ülkede kafamıza göre, özgürce yaşamayı tercih edeceğimizi; buna mukabil sizin de aynı imkanınız olsa, bizim hiçbirimizin olmadığı bir ülkede kafanıza göre yaşamayı tercih edeceğinizi cümle alem gayet iyi biliyor artık. Dolayısıyla sizlerle hiçbir şeyimiz benzer ya da ortak olmasa bile aynı ülkede yaşayıp aynı ülkenin vatandaşları olmamızın dışında, birbirimize karşı hissettiğimiz bu negatif duygular hasebiyle sizlerle bir ortak noktamızın daha peyda olduğunu kolaylıkla iddia edebiliriz sanıyorum.
Ancak, hayatın hiçbir alanında bir araya gelemeyip sadece aynı “nefret paydasında” kolayca bir araya gelebiliyor olsak da, anladığım ya da görebildiğim kadarıyla biz birbirimize olan o dinmeyen nefretlerimizi birbirimizden farklı şekilde eyleme döküyoruz ya da bileyliyoruz! Ne demek mi istiyorum, açayım hemen.
Siz bizden nefret ettiğiniz için bizim nefret ettiğimiz bir adama, onun partisine ya da onun kurmuş olduğu ittifaka insanı bu ülkeden soğutacak cinsten mide bulandırıcı bir inatla yıllardır oy veriyorsunuz ve belli ki oy vermeye de devam edeceksiniz; biz ise sizden farklı olarak, sizin sürekli seçtiğiniz insanın ya da onun partisinin bu ülkeye büyük zararları olduğu ve olacağı endişesi ile sizin nefret ettiğiniz bir adama, onun başını çektiği bir ittifaka ya da bu ittifakın dışında olan diğer muhalif partilerinden birisine oy veriyoruz, belli ki nefesimiz yettiği müddetçe de oy vermeye devam edeceğiz.
Yani benim güzel kardeşim, senin de içerisine dahil olduğun tarafın sandık motivasyonu sizlerin karşı tarafa olan “nefretlerinizin ve komplekslerinizin” toplamından oluşurken, benim içerisine dahil olduğum diğer tarafın sandık motivasyonu bizim bu ülkeye dair hissettiğimiz son derece samimi, anlaşılabilinir ”kaygılarımızdan, özlemlerimizden ve hayallerimizden” oluşmaktadır.
İşte senin gibi “kinlerini dinleri” yapmış AKP milislerinin (seçmenlerinin) bu ülkeyi yangın yerine çeviren o kadar büyük ekonomik ya da sosyal yıkımlara rağmen hemen hemen her seçimde hala bu kadar “katılaşmış” bir biçimde hazır kıta olarak reislerinin ya da onun giderek suç şebekesi haline dönüşmüş partisinin arkasında durmalarının sebeb-i hikmeti, sizlerin bizlere karşı hissetmiş olduğu, üstelik kökü çok eskilere ve derinlere dayanan bu “intikam alma” motivasyonudur, karşı taraftan “rövanş alma” isteğidir, karşı tarafın yaşadığı kaliteli hayata, sizin ceberrut yönetim anlayışınıza rağmen sahip olduğu özgürlüğe ve refaha hiçbir zaman sahip olamayacağınızdan, olsanız bile o refahın, o özgürlüğün hakkını hiçbir şekilde veremeyeceğinizden mütevellit hissettiğiniz çetin kızgınlıktır, öfkedir, kıskançlıktır.
Ancak sen ısrarla görmezden gelsen de artık deniz bitmiştir benim güzel kardeşim. Anladın değil mi beni? Deniz bitmiştir. İlim yerine inancı ile hareket etmekten ısrarla vazgeçmeyen tek adamınızın, ortalama bir iktisat öğrencisinin sınav kağıdına yazması durumunda hani bırak o dersten kalmayı, kendisinin fakülteden bile kovulmasına sebep olacak o saçma sapan iktisat teorileri sebebiyle memleketin kasası tabir-i caizse tamtakır hale gelmiştir. Enflasyon, döviz kurları ve işsizlik patlamış, piyasa faizleri ve cari açık neredeyse zirve yaparak adeta 70 değil, 7 cent’e muhtaç hale gelmiştir memleket ekonomisi.
Eğitim sistemi iktidar eliyle “dinselleşme” uğruna çökertilmiş, öğrenciler arasında fırsat eşitliği olmadığı için de sınıflar arası geçişler neredeyse tümüyle ortadan kalkmıştır. Kamu ihaleleri eliyle yüreği beş para etmeyen asalak betoncular paraya pula boğulurken ve bu şımarıklıkla memleketin taşını toprağını yağmalamaya devam ederlerken; senin çocuklarının eğitimine, sağlığına ve geleceğine dair genel bütçeden ayrılması gereken pay her sene düzenli olarak azalmaya devam etmiştir. Çürümenin, iflasın, liyakatsizliğin, kalitesizliğin, suistimalin, gayriciddiliğin olmadığı neredeyse hiçbir kamu alanı kalmamıştır.
Bu sebeple seni 28 Mayıs akşamında tarihi bir tercih, zor bir yurttaşlık sınavı beklemektedir. Ya yıllardır bir çanta gibi yanında taşıdığın kadim nefretlerinin ve komplekslerinin seni bir kez daha ele geçirmesine izin vererek sandıktaki tercihini değiştirmeyeceksin ve “kötülükten” , “adaletsizlikten”, “vicdansızlıktan” , “vasatlıktan” yana kullandığın siyasi tercihlerin sebebiyle korkunç bir yıkımın, önü alınamayacak olan bir iflas dalgasının yüklenicisi olarak adını bu memleketin “lanetliler bahçesine” yazdıracaksın ve ömrün boyunca bu utançla, bu ayıpla yaşamak zorunda kalacaksın.
Ya da bize olan bu nefretinin ülkeye büyük zararlar verdiğini sonunda fark ederek, bu ülke için, bu ülkenin fakir çocukları için, çaresizce çırpınan umutsuz gençleri için, bağnazlığın pençesinde inim inim inleyen çilekeş kadınları için, cezaevlerinde yıllardır haksızca rehin tutulan siyasetçileri için, onların yolunu bekleyen gözü yaşlı aileleri için en doğru olanın, en iyi olanın, en adil olanın, en insani ve hakkaniyetli olanın yanında bizimle birlikte mevzilenerek çantada keklik görülen oyunu “onurun” haline dönüştürmeyi en sonunda başarıp adını bu memleketin siyasi tarihine altın harflerle yazdıracaksın.
Tercih senin güzel kardeşim. Tercih senin.
Uğur Güney Subaşı