BEN VATAN HAİNİYİM

AnalizPolitika

Written by:

Vatana ihanet ve vatan hainliği kavramları bıçak sırtı kavramlar. Bugün TCK 302 ile 339. maddeleri arasında sayılan suçlardan bazılarını “vatana ihanet” kapsamında değerlendirilebilir. “Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar”, “Anayasal Düzen ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar”, “Milli Savunmaya Karşı Suçlar” ve “Devletin Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk” başlıkları altında düzenlenen bir kısım suçlarda “vatana ihanet” kavramı temel alınmıştır. Belirtmeliyiz ki, “vatana ihanet” sayılabilecek her suçun ağırlığına göre ceza belirlenmiştir. Bazı suçlarda ağırlaştırılmış müebbet hapis, bazılarında da fiilin ağırlığına göre hapis cezaları öngörülmüştür.

Oysa güçlü olanın karşısında durmak vatan hainliği ve vatana ihanettir. Dolayısıyla vatan hainliği kavramı her dönemin politik gücüne göre değişkenlik göstermektedir. Hepimizin bildiği gibi emperyalist işgale başkaldıran Mustafa Kemal ve arkadaşları vatan haini ilan edilmiş boyunlarında idam fermanı ile dolaşmışlardı. Ancak kavganın haklı olanına erkek dişi katılınca, kavga halkla birleşince vatan hainliği yaftası da değişti. Onlara vatan haini diyenler Malta Bandıralı Gemilerle İngiliz işgalcilerine sığındı.

Sonra Denizler geldi. Mustafa Kemal’in Tam Bağımsızlık ilkesini egemen kılmak için darağacına giderken “ben ülkemin bağımsızlığından başka bir şey istemedim ve bunun özlemini çektim. Ve ben 24 yaşında canımı Türkiye’nin bağımsızlığı için vermekten onur duyuyorum” deyip “vatan haini” yaftasını yapıştıranların suratına adeta bir tokat yapıştırdı.

Vatan hainliğini itiraf eden ve hiç vazgeçmeyen isimlerden biri de büyük usta Nazım Hikmet’tir. Kendisini şöyle tanımlar;

“Evet, vatan hainiyim, siz vatanseversiniz, siz yurtseverseniz,/ Ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim. /vatan çiftliklerinizse, Kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, /Vatan şose boylarında gebermekse açlıktan, / Vatan soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın /Fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,/Vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, /Vatan mızraklı ilmuhalse, vatan, polis copuysa,/Ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,/Vatan Amerikan üsleri, Amerikan bombası,/Amerikan donanması ve topuysa,/Vatan kurtulmamaksa kokmuş karanlığınızdan, ben vatan hainiyim”

Aslında Nazım Hikmet’in 1950’li yıllarda yapmış olduğu betimlemelerde bugün içinde  değişen bir şey yok. Daha fazla gerekçe sıralanabilir.

Bazıları için ülkenin uçuşa geçtiği söylense de kötülüğe, kana, irine ve talana doymamış Anadolu coğrafyası 24.Ocak.1980 Neo liberal politik kararlar sonrası adeta talana açılmış bir haldedir. 24 Ocakta alınan ekonomik kararların en vahşi uygulayıcısı 12 Eylül diktatörleri ve sonrasında gelen siyasal iktidarlar olmuştur. 12 Eylülün çocuğu Turgut Özal’la soygun ve talan düzeni adeta bir gelenek haline dönüşmüştür. Sonrasında gelen iktidarlar az veya çok bu geleneği sürdürmeye devam etmiştir. Örneğin bir dönem dağlara taşlara yazılan “Su kullananın toprak işleyenin” diyen “Halkçı Ecevit” uluslararası finans kuruluşlarının dayatmasıyla Kemal Derviş’i ekonomiden sorumlu bakanlığa getirmiş 15 yasa karşılığı 15 milyar dolarlık bir finansman sağlamıştır. Peki, bu 15 yasa neydi? Özetlersek, tarımsal desteklerin daha fazla düşürülmesi, tütün ve şeker pancarının yok edilmesiydi. Diğerleriyse hortumcuların içini boşalttığı bankaların finans yapılarının güçlendirilmesiydi. 15 yasanın bedelini en ağır haliyle emekçi halk ödedi ve ödemeye devam ediyor.

Büyük bir çaresizlik içine düşen halk ABD’nin ve emperyalist diğer ülkelerin Ortadoğu’yu dizayn etme politikalarının da etkisiyle 2002 yılında AKP’yi iktidara taşıdı. Değişen sadece iktidara gelen partinin adı değildi. Değinleşen 12 Eylülle temeli atılan Türk-İslam Sentezi politikalar emperyalist ülkelerle ve çevrelerle entegre olarak Ilımlı İslam politikalarının silahşörleriydi. Bunun somut örneği bir dönem Büyük Orta Doğu Projesinin Eş Başkanı olmakla övünülmesini söyleyebiliriz. Değişen politikalarla başta ABD ve diğer ülkelerin Ortadoğu’nun istikrarsızlaştırılması ve petrol kaynaklarına çökülmesi politikalarına iktidarda kalabilmek uğruna destek verdiler. Bu politikalar sonrası başta Irak ve Suriye karpuz gibi paramparça oldu. Afganistan, Pakistan, Afrika ülkelerinden, Mısır, Libya ve Cezayir sürekli bir istikrarsızlığa mahkum edildi. Bu ülkelerde sömürgeci politikalar askeri güç kullanılarak uygulanırken Türkiye’de başta “yetmez ama evet” diyenler sayesinde tek adam rejimine sürüklenerek yapıldı. Bugün geldiğimiz noktada güçlünün adaletinin egemen olduğu, “vatan hainliği” kavramının sürekli değiştiği bir dönemi yaşıyoruz.  Anayasa değişikliği sonrası tek adam rejimine sürüklenen ülkenin iktidara yakın sermaye sınıfı da kural tanımaz hale geldi.

Genel durum bu haldeyken yerel durumda da farklılığın olması mümkün değil. Ulusal basında birçok yayın organının defalarca haber yaptığı, TİP Milletvekili Barış Atay’ın soru önergesi verdiği Bandırma ve Güney Marmara’nın talan edilmesine, ne hikmetse yerel basın kuruluşları ve yerel muhaliflerin gözü görmüyor, kulağı duymuyor ve ağızları laf yapmıyor.

14 Mayıs çiftçiler gününde “düğün evinin tefçisi, ölü evinin yascısı” Bandırma’nın bereketli topraklarından bahsederken 40 bin dekarlık bereketli toprakların talan edilmesini görmüyor.

Niyse, ben asıl konuya döneyim. Daha önce defalarca belirttiğim gibi, iş aş, sanayileşme masallarıyla halkı kandıranlar buğday hasadını beklemeden ekili tarlalara talan etmeye başladılar. Hani yere bir parça ekmek düşüncü nimettir deyip öpüp alnımıza koyduğumuz işte o buğday tarlalarının nimetini günahını bakmadan dozerleri ve kepçeleriyle talan ediyorlar. Neymiş efendim, bölgeye ağır metal sanayi kuracaklarmış da iş olanakları artacakmış da bölge kalkınacakmış da vs. vs. Aynı mavralarla bu ülkede tütün, şeker pancarı, pamuk, çay ve fındık ve hayvancılık başta olmak üzere birçok tarımsal üretim bitirildi.

Sevgili okur, öncelikle sanayileşme karşıtı biri değilim. Bunu en başta söyleyeyim. Benim karşı olduğum Demirciler OSB’nin yapılmak istendiği alan “mutlak tarım” alandır. İkincisi bu bölgede OSB’nin ihtiyacını karşılayacak su rezervi mevcut değildir. Üçüncüsü ortada büyük bir rant vardır. Dördüncüsü bu bölge aktif fay hattı üzerindedir.

Köylünün elinden dönümü 20-40 bin liraya kamulaştırılan alanlar arsa spekülatörleri tarafından şuanda gerçek yatırımcıya 700 bin ila bir milyon liraya satılmaktadır. Yani daha açık olarak söyleyelim. Şuan kamulaştırmayı yaptıran OSB müteşebbis heyeti bir yatırımcı değil, arsa spekülatörüdür. Ama bir o kadar vatansever, milliyetçi ve hatta hayırseverdir. Örneğin Kızılay Şube Başkanlığı döneminde kaçak iş merkezinde yaptırdığı yemekleri paravan bir şirket üzerinden dağıttırıp başkanlığını yaptığı Kızılay Şubeden bedelini alacak kadar namuslu, vatansever ve milliyetçidir.

Ama ben mutlak tarım alanlarının katledilmesini karşı çıkarak onların vatanseverliklerine karşı vatan hainliği yapıyorum. Mutlak tarım alanlarını talan ederek kazanacakları milyonlarla oturacakları villaları, bir gün kerpiç evlerinden çıkan benim gibi vatan hainleri başlarına yıkacak.

Son paragrafımda muhalif görünen düzen yanlılarına olsun. 6 Mayıs’ta denize karanfil bırakanlar ikiyüzlüdür. Canan Kaftancıoğlu için sözde “basın açıklaması yapanlar” sadece tribünlere oynamaktadır. Bugün CHP’nin Bandırma İlçe yönetimi ve Belediye Başkanı Rotaryen ve Lions Kuluplerindeki büyük şeflerinin sözünden çıkamaz. Personel alımlarında bile bu kulüplerin ve Bandırma CHP’yi dizayn edenlerin önceliği vardır. Liyakatın ve hakkın değil. Muhalif görünen bu düzen yanlıları olsa olsa “tatlı su muhalifi” olur. Bunlar halktan gerçekleri gizlemekte, onların umutlarını sömürmektedir. Bunların tek derdi kendi küçük dünyalarında konformist yaşam biçimlerini sürdürmektir. Bugün iki ittifak arasına sıkıştırılmaya çalışılan halkımızın uyanık olup sesini yükseltme zamanıdır. Cumhur İttifakının politikalarına karşı muhalif görünümlü Millet İttifakının bileşenlerinden hiç ses çıkmamakta hatta destek verilmektedir. Bütün Güney Marmara’nın ekolojik yapısını bozacak Ağır Metal OSB’ye karşı açık tavrını koyan sadece Türkiye İşçi Partisi’dir. Nasıl ki Karadeniz’deki derelere, Kaz Dağlarındaki ormanlara sahip çıktıysa ve yurdun her yerindeki işgal ve talana karşı çıkmaktadır. Neo Liberal politikaların uygulayıcısı Deva Partisi, yeni Osmanlıcı Gelecek Partisi, kuzu postuna bürünmüş İyi Parti ve adı halkçı olmasına rağmen halka değil kendi sağına yönelen CHP’den ve yerel yöneticileri kör-sağır ve dilsizi oynamaktadır.

Birde bu ve bunlar gibilere destek veren aklı AKP’de kalemi ortada, dili sosyal demokrat fikri sermaye yanlıları var ki, bunlarda gerçekler karşısında hiddetlenip gerçek kimliklerini sergilemekten çekinmez. En iyi bildikleri de hakaret, gözdağı ve gündem değiştirmedir.

Yazıyı Can Yücel’in bir şiiriyle bitirelim..

“Ülke bölünsün istiyorum;

Yandaş yalaka ve yavşaklar bir tarafa,

Onurlu, şerefli, üreten, emekçiler ve vatansever insanlar bir tarafa.”

İyi olmaz mı acaba?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir