Bazen bir fotoğrafa bakmak, bir ülkenin asla değişmeyen kanlı kaderine bakmaktır. Bazen “birinin” bir fotoğrafına bakmaksa aslında bir ülkenin tam kendisine bakmaktır.
Bazen birinin bir fotoğrafına bakmak, “kanın karşısında simit yemekten” nedense bir türlü bıkıp usanmamış malum ırkçıların tarih boyunca sırtladıkları kin ve nefretlerine karşı hem canını hem de özgürlüğünü “karşılıksız” olarak feda etmekten çekinmeyen kara yağız bir yiğidin üstelik genç yaşında olmasına rağmen vermiş olduğu bu sert kavganın izlerinin o yorgun ve dalgın bakışlarına bir gurur nişanesi olarak takılmasına bilerek, isteyerek şahitlik etmektir, arkasına haklılığını alarak ortaya koymuş olduğu bu şanlı direnişine gönül dolusu saygı duymaktır, ancak romanlarda rastlayabileceğiniz türden bu tarihi kararlılığın önünde kucak dolusu eğilmektir.
Bazen bir fotoğrafa bakmak, bir ülkenin asla değişmeyen kanlı kaderine bakmaktır. Bazen “birinin” bir fotoğrafına bakmaksa aslında bir ülkenin tam kendisine bakmaktır.
Bazen birinin bir fotoğrafına bakmak, genellikle sonu ölümle noktalanan acımasız esaretlerle sınanmaktan bıkıp usanmış yaralı ve öfkeli bir halkın yıllar ve hatta asırlar boyunca çekmiş oldukları sonu gelmeyen çilelerine omuz vermektir, mecbur bırakıldıkları çaresizliklerine beraber tutunmaktır. O sitem dolu, o kahır dolu, o duygu dolu “dingin” bakışlarından sızan asaletlerinin gölgesinde komşuluklarımızı, kader ve gönül birlikteliği üzerine inşa ettiğimiz etle tırnak oluşumuzu ve nihayetinde insanlığımızı tüm hatlarıyla yeniden ama yeniden hatırlamamızın molasını vermektir.
Bazen “birinin” bir fotoğrafına bakmak aslında bir ülkenin tam kendisine bakmaktır. Bazen “birinin” bir fotoğrafına bakmak, kendilerine Kürt olarak artık ihtiyaç duyulmayan bir vatan toprağında tüm zalim ve haksız baskılara ve hatta işkencelere rağmen hala bir Kürt olarak kalabilmenin, hala bir Kürt olarak yaşayabilmenin ve elbette o rahmani son durağa hala bir Kürt olarak ulaşabilmenin zamanla tarihi simgelerinden birisi haline dönüşmüş dirayetli bir liderin, o sessiz, o derin, o sitem dolu bakışlarından sızan büyük yalnızlığının, toplumun büyük bir bölümü tarafından ısrarla ve inatla hala görmezden gelinmesindeki o rafine vahşiliğin, alçaklığın ve utanmazlığın büyük bir hayal kırıklığı eşliğinde kara kalem resmini yapmaktır. Cumhuriyet tarihi boyunca bu kederli insanlara karşı beslenen kin ve nefretten ziyadesiyle usanmak ve bir daha geri dönmemek üzere bu vahşiliği, bu ırkçılığı geride bırakarak kaçar adım uzaklaşmayı istemektir.
Bazen bir fotoğrafa bakmak, bir ülkenin asla değişmeyen kanlı kaderine bakmaktır. Bazen “birinin” bir fotoğrafına bakmaksa aslında bir ülkenin tam kendisine bakmaktır.
Uğur Güney Subaşı