Temel’in ilk eşidir emine.
Tanışıp görüşemeden evlendirilirler.
Temel ne yapsa, ne etse
de hep kabul eder.
Temel ne derse desin, itirazsız hep boyun eğer.
Temel ne sorarsa sorsun, Emine hep “evet” der.
Bir kez olsun Emine’nin ağzından “hayır” çıkmaz!
Birkaç yıl bu şekilde, böyle devam eder gider.
İyice canına yeten Temel
bir gün Emine’ye:
“Eminecuğum, beni seveyi misun?
Emine başını kaldırır, gözüne bakarak ilk ve
son kez “hayır” der!
Temel “Anlamaliydum!” der ve arkasına bakmadan çekip gider.
Temel’in ikinci eşi Hatçe, ise komşu köydendir.
Uzaktan görür, kafayı takar ve Hatçe’ye haberler salar,
görüşmek ister; fakat Hatçe de hep reddeder.
Sonunda Hatçe’yi kaçırarak, mecburi karısı eder.
Temel ne dese, ne sorsa da hemen “hayır” der.
Hoşlanacağını düşündüklerini bile reddeder.
Bir kez olsun bile Hatçe’den “evet” çıkmaz!
En basit konuda bile Hatçe kötü söz söyler.
Birkaç yıl böyle, bu şekilde devam eder.
Canına tak eden Temel,
bir gün Hatçe’ye,
Emine’ye sorduğunun tersini dener:
“Hatçecuğum sankim
beni sevmeyisun?”
Hatçe başını kaldırıp Temel’in gözüne bakar;
ilk ve son kez “evet” der!
Temel “Anlamaliydum!” der ve ardına bakmadan
çekip gider.
Temel’in üçüncü eşi, Fadime’dur!
Bir düğünde görür, vurulur; sonra ikisi de aşık olur.
Çocukları olur, evlilikleri de geçimli ve uyumludur.
Birinin “evet” dediğine, öbürünün “hayır” dediği
çok olur.
Önemli, önemsiz konularda bile sert itirazları olur.
Birbirilerine kızdıkları çok olur, ileri geri konuşulur.
Beğenmedikleri olursa, önce sebebi ortaya konulur.
Olumsuzluktan söz edilecekse, ilk söz edilen olumludur.
Çoğu konuda tartışsalar da en sonunda çözüm bulunur.
Sert tartışıp da anlaşamadıklarında konu ya ertelenir;
ya da yakınlara, komşulara başvurulur.
Fakat hem Temel hem Fadime, ikisi de çok mutludur.
Temel duramaz, bir gün yine Fadime’ye de sorar:
“En çok neyimi seveyisun; neyimi sevmeyisun?”
Fadime der: “En çok ‘evet’ deyişinu seveyirum;
ula ‘hayır’ derken de benu benimseyişunu!”
Temel “Anlamış idum!” der ve sarılıp öper.
Çünkü her ikisi de birbirini baştan benimser.
“Eleştiri” sözcüğü “ele”mekten gelir.
Yani bir konunun
“iyi” ve “kötü” yanını;
“olumlu”, “olumsuz” yanını;
“yanlış”, “doğru” yanını;
“yararlı”, “yararsız” yanını;
“beğenilen ve de beğenilmeyen” yanını birbirinden ayırmak için “elemek, elekten geçirmek.” maksadı ile yapılır.
Eleştirinin varlık nedeni ve temel özelliği “yapıcı” olmasıdır.
Yıkıcı olursa, eleştiri sayılmaz.
Bu nedenle ayrıca “yapıcı” ya da “yıkıcı” eleştiri diye ayırmak anlamlı değildir.
Çünkü doğası gereği zaten “yapıcı” olduğundan, ayrıca böyle bir nitelemede bulunmak gerekli değildir.
Toplumsal ilişkilerde, çeşitli nedenlerle yapılan eleştiriler için de bu geçerlidir.
Özellikle de siyasal yaşamda, kişiler ve gruplar arasında da böyledir.
“Eleştiri” asla kötülemek, karalamak, itibarsızlaştırmak, küçük düşürmek, gözden düşürmek için bir yol değildir.
Kışkırtmak, mahkum etmek de değildir.
Olursa, o başka bir şeydir!
Siyasette, iktidar-muhalefet ilişkisi mücadeleci rekabet dilidir.
Eleştiriden ötedir.
Yermeci ve gözden düşürmecidir.
Ayrıca da eleştiri gereklidir, önemlidir ve değerlidir.
Çocuğun anneye, hem sevgisini belirtip hem de annesinin çabuk kızıp öfkelendiğini dile getirmesi, bir eleştiridir; fakat kötüleme değildir.
Eşlerden birinin diğerine, yemeklerde ekmeği çok yediğini söylemesi bir eleştiridir; ama küçük düşürme değildir.
İlerici-hakçı bir parti üyesinin ilçe veya il başkanına azimli olduğunu belirtip, dar grupçuluk veya üyeler arasında ayrımcılık yapılmamasını ifade etmesi; milletvekiline etkili değilsiniz demesi; belediye başkanına, kendinize hayransınız, kendinize çalışıyorsunuz, demesi; genel merkeze parti içi demokrasi yetersiz demesi, bir eleştiridir; ancak karalama ve kötüleme değildir.
Her üç örnekte de kategorik olarak, baştan zaten bir benimseyiş yani eleştirilenin iyi olmasını isteyiş vardır.
Bu olmak zorundadır.
İyi ve yararlı olanın yapılması için muhatabını uyarma amacı vardır.
Bu nedenledir ki; eleştiri gerekli ve yararlı bulunmalıdır.
Yapandan da herhangi bir rahatsızlık duyulmamalıdır.
Çünkü daha iyinin, doğrunun ve daha güzelin oluşturulması konusunda düşünce üretme ve önerme yetisidir, niyetidir, iradesidir.
Bunların dışında sövme, ağır söz ve hakaret etme, aşağılama, şahsiyet yapma vb eleştiri kapsamında değildir.
Öyle de görülmemelidir.
Eleştiri, eski Yunan’dan ve Roma’dan beri var olan ancak akıl çağı ve modernite ile gerçek anlamına ve niteliğine kavuşmuş olan gerekli
ve yararlı bir kavramdır.
Demokratik toplumlarda, eleştiri bir haktır.
Eleştiriye kapalı yapılar, gelişmeye de kapalıdır.
Eleştiri yoksa, ilerleme olmaz.
Eleştiri yoksa, otoriterlik
ve baskı vardır.
Eleştirinin geldiği en son nokta ise tutum olarak “demokratlığın” bir ölçütü niteliğinde görülmesidir.
Eleştirel aklın varlığı, gelişmenin temelidir.
Eleştirel aklın geçerli olmadığı yerde kalıp düşünce ve değişmezlik geçerlidir.
Bu da boyu eğme ve kabullenme anlamına gelir.
Bilimsel gelişmenin, toplumsal ve kişisel gelişmenin temelinde eleştirel akıl, tutum vardır.
İlerici, halkçı, toplumcu siyasetin varlığı da buna bağlıdır.
Yoksa eğer, kendi içine kapalıdır.
Varlık nedenine aykırıdır.
Giderek tutuculaşır.
Tahammül gösterip, farklılığı kabul edip saygı duymanın turnusol kağıdı olarak bilinmesidir.
Eleştiri hem saygının hem de özsaygının terazisidir.
Çok önemli bulduğum başucu yazısı olmuş.
Bilgelik içeriyor.
Candan kutlarım.
Yine ders niteliğinde bir yazı,tebrik ederim.
Yine ders niteliğinde bir yazı,tebrik ederim.