“Çelişki” denildiğinde aslında akla ilk gelmesi
gereken, diyalektiktir.
Aynı biçimde, Marksçı sosyalist dünya görüşünün de üzerine oturduğu yapının ana eksenidir.
Yani çelişki, maddenin hareketinin kaynağı olan
ve kendi içinde bulunan karşıtlıklardır.
Çünkü doğada olduğu gibi, toplumda da her gelişim, çelişkinin sonucudur.
Bu nedenle bütün gelişmelerin motoru ve itici gücü, çelişkinin varlığı ile açıklanır.
Doğadaki ve de toplumdaki hareket, “çelişki”nin bir ürünüdür.
Toplumsal alanda çelişkinin en somut hali, sınıflar olup, günümüzde de bunun ifadesi “emek-sermeye” çelişkisidir.
Kapitalist toplumda çözülmesi gereken ana çelişki, “temel çelişki” olup, bu “baş çelişki” haline de gelebilir.
Yani “baş çelişki”, “temel çelişki”nin yerini alabilir.
“Temel” ya da “baş çelişki”yle ilişkili ve onlara bağlı olan çelişkiler de “yan çelişkiler”dir.
Kimi çelişkiler uzlaşmaz olarak; kimileri de uzlaşır olarak nitelenir.
“Temel/baş çelişkiler” uzlaşmaz çelişkilerdir:
Emek-sermaye çelişkisi gibi…
“Yan çelişkiler” de uzlaşır çelişkilerdir:
Kafa emeği ile kol emeği çelişkisi gibi…
Başlıkta “çelişki” yer alınca, burada da kısaca ve yüzeysel de olsa, değinmek elbet bir gereklilikti.
Neyse, yazının asıl maksadı ise “18 yüzyıldan beri” ve hali hazırda da ülkede yaşanmakta olan mevcut toplumsal-ekonomik ve siyasal gerçekliğin, yukarıda belirtilen “çelişkiler” kategorisinde ele alınmasıdır.
Buna bağlı olarak da isabetli yaklaşımlar geliştirilip, sağlıklı çözüm yolları yaratılmasına katkıdır.
O halde, güncel gerçeklikten hareketle
hem “çelişkiler”i hem de “çelişmeler”i somut olarak irdeleyebilmektir.
Ülke, bir süreden beri, mevcut iktidar bloku ile anayasasında temel esasları belirlenen siyasal hukuk düzeniyle ilişkisi açısından derin bir çıkmaz ve de açmaz içinde.
Yani anayasasında açıkça yazılı olan “laik/demokratik/sosyal hukuk devleti” olma nitelikleri fiilen işletilmemekte.
Öyle ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kurucu ilkelerini, kurucu iradenin ve önderinin kuruluş felsefesini, değiştirilemez/değiştirilmesi teklif bile edilemez olan kuruluş ilkelerini fiilen terk etmiş olup yok saymaktadır.
Ülke ve toplum, ulusal egemenlik, parlamenter sistem, güçler ayrılığı ilkesi, demokrasi; temel haklar ve özgürlükler, insan hakları,
düşünsel-sanatsal üretim, bilimsel eğitim, hukuksal ve sosyal güvence, basın/medya özgürlüğü, anlatım/ifade hak ve özgürlüğü, kadın/erkek eşitliği, sendikal hak arama ve alma başta olmak üzere her türlü ekonomik-sosyal-siyasal örgütlenme gibi en temel demokratik niteliklerin ve özelliklerin çok çok uzağına
savrulmuş durumdadır.
Baskıcı/fiili ve keyfi bir yönetim anlayışı gitgide, anayasal meşru olanın yerini almaktadır.
Bunun karşısında her türlü siyasal/ekonomik ve sosyal eleştiri ile meşru siyasal muhalefet etme hakkı da neredeyse fiili ve keyfi olarak kullanılamaz durumdadır.
Bu durumda, ülkede
mevcut özgül koşullardan hareketle, “baş çelişki” ya da “temel çelişki” nedir?
Bu belirlendiğinde, bunun üzerinden devam edilebilir.
Soru, “temel/baş çelişki” nedir?
Denilebilir ki “demokrasi ve anti demokrasi”dir.
Öyleyse eğer, çözümü de “acil demokrasi”dir.
Peki bu çözüm nasıl gerçekleştirilebilir?
Elbette barışçı/demokratik/meşru, etkili siyasal mücadele ve özgür-adaletli seçim/sandık iledir.
Bu mücadelenin siyasi merkezi ise Cumhuriyetin
ve demokrasinin kurucu partisi CHP’dir.
“Temel/baş çelişki” bu biçimde, yakıştırma ya da çağrışım yolu ile belirlendikten sonra, “yan çelişkiler” diye yakıştırılabilecek olan “çelişmeler”den de söz edilebilir.
Peki, büyük demokrasi mücadelesi verilirken, bağlı
olunan siyasi örgütsel yapının bütünü ya da herhangi bir parçası ile ortaya çıkabilecek kimi ilkesizlikler ve tutarsızlıklar, arızalı ilişkiler, tarz ve yaklaşımlar gibi ahlaki/vicdani olan uyuşmazlıklar nasıl görülmeli ve nasıl
değerlendirilmelidir?
Nasıl bir tavır ve tutum belirlenmelidir?
Bu “çelişmeler”in varlığı karşısında yine
de eleştiri ve özeleştiri, işletilebilmelidir.
Çünkü özverili, mücadeleci kararlılıklar, kimi gerekçelerle istismar da edilmemelidir. Fakat bununla birlikte, esas mücadelede herhangi bir zafiyete de düşülmemelidir.
Yani parça, bütüne feda edilmemelidir.
Araba, atın önüne yerleştirilmemelidir.
Aslolan “acil” demokrasi” mücadelesidir.
Ders niteliğinde; anlayana.Tebrik ederim!