Diyelim ki ben yanılmış olayım ve kısa bir süre önce Mehmet Baransu’yu şu ana kadar hiç ziyaret etmediği için kendisini kıyasıya eleştirdiğim ve bu sebeple de bazı kişilerden tepki gördüğüm Ahmet Altan’a karşı büyük bir haksızlık yapmış olayım ve kendisi benim bilmediğim bir zaman diliminde bir zamanlar kader birliği yaptığı eski yol arkadaşı olan Mehmet Baransu’yu cezaevi’nde ziyaret etmeyi aslında çok istemiş olsun.
Olabilir mi bu? Elbette olabilir, zira hani bırakalım bir zamanlar ikisinin de aynı gazetede birlikte çalışmış olmalarını, sonuçta aynı zalim güç tarafından hayatlarına ve zamanlarına çökülmüş olması bile bu ziyareti gayet anlamlı ve doğal kılmaktadır değil mi?
Ve yine diyelim ki Ahmet Altan’ın tüm çabalarına, tüm isteğine rağmen bu olası ziyarete yasalar ya da cezaevi kuralları bir şekilde engel olmuş olsun ve bu sebeple de bir zamanlar aynı gazetenin masa başı toplantılarında defalarca bir araya gelmiş olan bu iki önemli isim, bu sefer bir cezaevi görüşünde bir defa bile bir araya gelmeyi başaramasınlar.
Üzücü müdür bu durum? Elbette üzücüdür. Peki doğal mıdır? Kendisini bu ülkenin 1 numaralı hukukçusu zanneden ve bu davalarla, kişiler üzerinden kendisi için “piar“ çalışması yapmaya koyulan bazı fırsatçı tiplere göre gayet doğaldır! Zira onlara göre Altan’ın Baransu’yu şu ana kadar ziyaret etmemesinin ya da edememesinin altında zaten bu türden yasal imkansızlıklar yatmaktadır.
O vakit şu soruları sormamızın tam da yeri ve zamanı değil midir?
1) Ahmet Altan’ın Mehmet Baransu’yu ziyaret etmek istediğinden gerçekten de emin miyiz? Diyelim ki etmek istedi ama edemedi, o vakit bu çabasından neden Mehmet Baransu’nun kıymetli eşi Nesibe Baransu başta olmak üzere diğer akrabalarının haberi olmadı? Aile bu kadar sıkıntı çekerken, iktidar eliyle ailenin her bireyi itinayla şeytanlaştırılmaya çalışılırken, kendilerine en azından bir telefon açarak bu durumu anlatması gerekmez miydi kendisinin? Ki Ayşenur Arslan’ın bile karşı mahalledeki tüm tepkileri göze alarak bu vefayı defalarca göstermiş olduğu herkesin malumuyken. Hadi geçelim cezaevi ziyaretini, Mehmet Baransu sistematik olarak bu kadar yalnızlığa terk edilmişken, Ahmet Altan gibi hani bu toprakların tartışmasız en etkili cümlelerini kurabilen böylesine büyük ve yetenekli bir yazarın Baransu hakkında yıllardır tek bir kelime olsun yazmamış, konuşmamış olmasını nasıl açıklayacağız peki? Üstelik cezaevinden daha yeni çıkmasına rağmen üzerindeki tüm baskılara aldırmayarak içerideki masum insanların hakkını hukukunu dile getirecek kadar cesaret sahibi bir yazarsa söz konusu olan!
2) Ahmet Altan’ın Mehmet Baransu’yu ziyaret etmek isteyip de bazı yasal imkansızlıklardan dolayı ziyaret edemediğinden gerçekten de emin miyiz? Zira hadiseye gereksiz yere gizem katarak kendi kişisel reklamını yapma peşine düşmüş hukukçu görünümlü bazı hokkabazların dışında, bu konuda görüş aldığım hemen hemen tüm ciddi hukukçular bazı yasal prosedürlerin halledilmesi sonrasında böyle bir ziyaretin gerçekleşmesinin önünde hiçbir yasal engelin bulunmadığını ifade ettiler bana.
E peki o vakit Ahmet Altan’ın Mehmet Baransu’ya karşı takındığı bu ölüm sessizliğinin sebeb-i hikmeti nedir? Korku mu? Kim, Altan mı korkacak? Baskı mı? Kim, Altan mı baskılara boyun eğecek? Yılmak mı? Kim, Altan mı yılacak, yorulacak? Daha neler!.. E peki nedir? Bu ülkenin en büyük yazarlarından birisi yine bu ülkenin en iyi gazetecilerinin başında gelen bir insana karşı neden bu kadar duyarsız kalmaktadır?
Yoksa, Ceylan Önkol için zamanında “Ceylan’ın ölümü, eğer içinizde bir yere değmiyor ve sizin canınızı acıtmıyorsa, sizin vicdanınız Ceylan’dan çok daha önce ölmüş demektir.” yazan Ahmet Altan’ın, hayatına olmasa bile özgürlüğüne hukuksuzca el konulmuş bir gazetecinin bu sonu gelmeyen esirliğine, ucu bucağı görünmeyen mağduriyetine karşı bu kadar sessiz kalmasının altında yoksa onun da vicdanının artık ölmüş olduğu sonucunu mu çıkarmalıyız? Böyleyse eğer, bu durum sadece bir dönemin değil; aynı zamanda bir “yiğitlik senfonisinin” de sonunun gelmiş olduğunu göstermez mi bizlere?
Uğur Güney Subaşı
(Mehmet Baransu’ya özgürlük)