O malum saldırıda yaralanan oğullarının durumunu öğrenmek üzere eşi Emine Hanım’la birlikte hastaneye panikle koşan baba Şenyaşar’ın, önce serum şişelerinin kırılıp vücudunun itinayla kesilerek, sonra oksijen tüpleriyle defalarca ama defalarca kafasına vurularak, gaddarlıkta altın vuruşu da eşinin ve orada bulunan kolluk kuvvetlerinin gözleri önünde cansız bedeninin mermilerle kalbura çevrilerek hunharca katledilmiş olmasının ve ancak Tarantino filmlerinde görülebilecek bu korkunç katliamın faillerinin de cari iktidar tarafından yıllardır açık açık korunuyor olmasının hesabını, Urfa’daki şaşmaz adaletin(!) sarayı olarak yapılmış o çirkin binanın önündeki soğuk zemine oturmayarak, ana oğul adeta yığılarak sormaya çalışan Şenyaşar ailesine karşı bu kadar duyarsız ve bu kadar vicdansız bir şekilde yaklaştığınız için SİZE HAKKIMIZI HELAL ETMİYORUZ!
Üstelik sadece bu gariban ana oğula reva gördükleriniz için değil, dili, dini, ideolojisi ne olursa olsun bu kadim memleketin diğer tüm mazlumlarını, güçsüzlerini, ezeli ve ebedi kaybedenlerini, kaybetmeleri için devletin tüm imkanlarını arsızca seferber ettiğiniz bütün garibanlarını, yok edilenlerini ve hatta inatla yok sayılanları da benzer acılarla sınamaya devam ettiğiniz için SİZE HAKKIMIZI HELAL ETMİYORUZ!
Maddi imkanları olmadığı için 15 Temmuz sonrasında kurulan ve “herkesin bildiği bir sır” olan o ünlü FETÖ borsalarına paralarını yatırarak tıpkı günümüzün bazı “arı sili olmuş(!)” simaları gibi hayatlarına kaldıkları yerden gayet rahatça ve özgürce devam etme şansları olmayan ve olmadığı için de karşı karşıya oldukları o hukuksuz, abuk sabuk suçlamaların tahsilatını hem kendilerinin “özgürlüklerini” hem de dışarıdaki bekleyenlerinin “sağlıklarını” bozdurarak ödemek zorunda bırakılan mazlumlardan birisi olan Gülten Sarı’yı, amansız hastalığından dolayı kendisine çok ihtiyaç duyan oğlundan, sadece 6 yaşında olan Yusuf Kerim’inden zorla ayırmayı iktidarınız açısından adeta bir beka meselesi haline getirerek bu konuda hiçbir şekilde geri adım atmadığınız için SİZE HAKKIMIZI HELAL ETMİYORUZ!
Tıpkı memleketin diğer tuzu kuru zenginleri gibi devlet hazinesine sırtını yaslayarak tüm mesaisini parasıyla birlikte malını mülkünü sayarak geçirmek varken; sivil toplumun adeta emekçisi, gözü kara bir neferi olmayı tercih ederek kendisini bu toprakların insanına ve kültürüne adayan; ancak bu riskli tercihi sebebiyle de sırf ”paşa gönlünüz ve reisiniz öyle istiyor!” diye hakkın, hukukun ve de hakkaniyetin ırzına geçme pahasına saçma sapan, akıl ve mantık dışı gerekçelerle bir mapushane griliğine yıllardır mahkum edilen bu toprakların ender burjuvalarından biri olan Osman Kavala’ya ve onun cefakar eşi akademisyen Ayşe Buğra’ya yaşattıklarınız için SİZE HAKKIMIZI HELAL ETMİYORUZ!
Memleket sathında kurduğunuz haram sofralarınızı kaldırmaya teşebbüs etmek gibi eskinin mücahitleri yeninin müteahhitleri olan sizleri çileden çıkartacak affedilmez suçlara bulaşmış lider evladının aslında suçsuz olduğunu anlatmaya çalışan beyaz tülbentli eli öpülesi bir anayla, Sadiye Demirtaş’la birlikte, meslek onuru uğruna kalemini kıran; ama o kalemi asla satmayan gerçek bir gazeteciyle, Mehmet Baransu’yla ondan belki de yıllardır ayrı kalacağını bile bile evlenmesinin ağır bedeli olarak bu zor birlikteliği, zamanla bir “direnme karargahına” çevrilen o soğuk mapushane hücresiyle paylaşmak zorunda kalan dirençli bir kadının, dinmeyen bir isyanın, geniş kitleler tarafından ısrarla görülmek istenmeyen haklı bir göz yaşının, Nesibe Baransu’nun sakin sakin “haykırdıkları” o haklı isyanlarına bilerek, isteyerek sırtınızı döndüğünüz için SİZE HAKKIMIZI HELAL ETMİYORUZ!
Bu ülkenin savaş uçakları tarafından toplu halde acımasızca yok edilen Roboski köylülerinin yanmış, yok edilmiş, yurtsuz hale getirilmiş o kimsesiz bedenleri ile bu katliam sonrasında evlatlarından geriye kalan fakir ayakkabılarını sarıp sarmalayarak ayakta durmaya çalışan bu ülkenin çilekeş analarının acılarını, öfkelerini, isyanlarını bir türlü anlamadığınız, onların isli bir karanlıkta yankılanan o korkunç çığlıklarını duymayı bir türlü istemediğiniz için SİZE HAKKIMIZI HELAL ETMİYORUZ!
Bakımsız bir domatesle onun yaverliğine hınzırca soyunmuş olan bir iki çelimsiz siyah zeytinden oluşan o mütevazı kahvaltısına daha yeni başlamışken bir nefret dolusu vahşi şarjörün üzerine, üzerimize “kahramanca!” boca edilmesiyle birlikte hiç tanımadığımız; ne yazık ki artık hiçbir zaman da tanıyamayacağımız hayalleri, korkuları, sevdaları olan ve de kimselere zararı olmayan güzeller güzeli bir kızcağızla aynı kahpe mermi yığınıyla kavrulup ayrı yerlerde toprağa düşmemizi engelleyemediğiniz; hani bırakın engellemeyi işlediği bu korkunç cinayet sonrasında terini silmesi ve az biraz soluklanması için kendisini “köşesine” götürmek üzere teslim almaya gelen polisleriniz, pardon partili milis kuvvetleriniz, tarafından gözünü, ruhunu, her yanını kin ve nefret bürümüş bu aşağılık ırkçıyı “Adın ne abicim?” şefkatliyle karşıladığınız için SİZE HAKKIMIZI HELAL ETMİYORUZ!
Kendinizi bu kadim ülkenin post “ebedi şef”i gibi görerek bu topraklarla adeta özdeşleşmiş, iç içe geçmiş bir halkla azılı bir düşmanla savaşır gibi savaştığınız; bu toprakların insana değil; insanın bu topraklara ait olduğunu anlamamakta bu kadar ısrar ve inat ettiğiniz ve bütün bunların sonucu olarak da Hacı Lokman Birlik’in cansız bedenini zırhlı bir aracın arkasına bağlayarak sokak sokak, mahalle mahalle sürükleyerek hem dirilerine hem de ölülerine göz diktiğiniz Kürt dostlarımıza karşı bizi çok ama çok utandırdığınız için SİZE HAKKIMIZI HELAL ETMİYORUZ!
Uğur Güney Subaşı