Belirlenecek aday elbette önemli ama daha önemlisi nasıl bir aday istediğimize yönelik ilkelerin şekillenmesi daha büyük önem taşımaktadır, nihayetinde kitlelerin kabul edeceği ve itirazın ilkeler ile bertaraf edilmesi bu doğrultuda belirleyici rol üstlenmektedir. Bu çerçeve gerçek anlamda devleti ve halkı temsil edecek, uzlaşmayı sağlayabilecek, beraberce çalışabilen, partiler üstü bir cumhurbaşkanı belirlemek için ana temel ilkeleri oluşturmaktadır. Seçilecek olan ve halkın temsilcisi olacak olan bu Cumhurbaşkanının nitelikleri çok daha büyük önem taşımaktadır. Bu sürecin lokomotifi olan Siyasi Partilerin Genel başkanları da bunları tarif ettiklerini açıkça görmekteyiz. İlkeler temelinde Türkiye’nin yarını için sağlıklı bir çalışma sürdüğünü izlemekteyiz ve bu sürecin değersel olarak önemini anlamamız önem taşımaktadır.
Ortak mutabakat metninde neler var?
■ Seçim barajı yüzde 3 olacak.
■ Yurtdışı seçim çevresi oluşturulacak.
■ Yüzde 1 oy olan siyasi parti Hazine yardımından yararlanacak.
■ TBMM’nin denetim yolları güçlendirilecek.
■ ‘Bütçe hakkının devredilemezliği ilkesi’ hakim kılınacak. TBMM’de başkanlığını ana muhalefet partisinden bir üyenin yapacağı Kesin Hesap Komisyonu kurulacak.
■ Cumhurbaşkanı ile Meclis’in görev süreleri ayrılacak, cumhurbaşkanı bir defalığına 7 yıl süreyle seçilecek.
■ Hükümeti kurma görevi cumhurbaşkanı tarafından en çok milletvekiline sahip partiden başlamak üzere sırayla verilecek.
■ Hükümetin kurulmasında basit çoğunluğun, düşürülmesinde üye tamsayısının salt çoğunluğunun aranması sağlanacak.
■ Yapıcı/Kurucu Güvensizlik Oyu ile yeni hükümetin kurulması güvence altına alınmadan mevcut hükümetin düşürülmesi mümkün olmayacak.
■ OHAL ilan yetkisi cumhurbaşkanı başkanlığında toplanacak bakanlar kuruluna (TBMM onayı şartıyla) ait olacak. OHAL Kararnamesi yetkisi kaldırılacak. OHAL Kanunu yeniden düzenlenecek.
■ Yerel yönetimde katılımcı demokrasi sağlanacak. Kayyum uygulamalarına son verilerek seçilmişlerin yargı kararı olmadıkça görevden alınamaması temel olacak.
■ Hakimler ve Savcılar Kurulu ayrılacak. Hakimler Kurulunda Adalet Bakanı ve Bakan Müsteşarı yer almayacak.
■ YÖK kaldırılacak ve üniversitelerin idari, mali ve bilimsel özerkliği sağlanacak. Kamuya alımda liyakat esas olacak. Mülakat kaldırılacak. Zorunlu olduğu durumlarda mülakat kayda alınacak
■ Siyasi Etik Kanunu çıkarılacak.
Siyasette yozlaşma, çürüme çok büyük. Siyaset zenginleşme yeri olmamalıdır. Milletvekili iş takibi, ihale takibi yapmamalıdır. Siyasetin etik kodlarını belirlemek büyük önem taşımaktadır. Her şey şeffaf olmalı ve herkes hesap verecek durumda olmalıdır. Siyasi Etik kanununun bu kapsamda olması büyük memnuniyet vericidir;
Siyasetin finansmanı, vatandaşları, siyasetçileri ve iş dünyasını da kapsayarak, demokrasiyi ve ekonomik yaşamı derinden etkilemektedir. Türkiye’de seçim kampanyalarının finansmanına dair yasal bir düzenleme olmadığı gibi, adayların gelir kaynakları ve harcamaları da denetime tabi değildir. Bu nedenle siyasetin finansmanının boyutları tahmini olarak hesaplanmaktadır.
Sosyal yardımlar
Türkiye’de sosyal yardımlar “hak temelinde” tanımlanmadığından, düzenli olarak yapılmamakta ve yardım alanlar geleceğe güvenle bakamamaktadırlar. Yardım alacakların tespitinde bazen “öznel” kıstaslar etkili olabilmektedir. Sosyal yardımların en azından bir bölümünün çok parçalı olması ve yönetiminin yeterince şeffaf ve hesap verebilir olmaması da bu sürecin “siyasi amaçlarla” ve “seçmen tercihlerini yönlendirme” niyetiyle kullanıldığı iddialarını akla getirmektedir. Bunu önlemek için, etkili bir sosyal yardım politikası ve programının kurallarının belirlenerek, sorumlu kurumların tanımlanması ve denetim ile hesap verebilirlik mekanizmalarının uygulanması gerekir.
Devlet yardımı
Siyasi partilerin örgütlenmeleri ve varlıklarını sürdürmeleri yanında özel çıkarların etkisinden uzak kalmaları için yeterli mali kaynaklara sahip olmaları gerekir. Devlet yardımı bu nedenle gereklidir. Ayrıca, devlet yardımı sınırlı kaynaklarla siyasete katılan adaylara daha “eşitlikçi” bir rekabet gücü kazandırır. Bu bağlamda, partilere yapılacak devlet yardımı eşiğinin 2014’te yüzde 7’den yüzde 3’e indirilmesi ve 2015 genel seçimlerinden sonra uygulanacak olması önemli bir adımdır. Bununla birlikte rekabetin sağlanması için adil bir devlet yardımı eşiği yanında adil ve eşitlikçi bir seçim barajı da gereklidir.
Kamu kaynakları
Seçim kampanyalarında, yetkiyi elinde bulunduran siyasi partilerin, taşra örgütü ve özellikle personelini de kapsayacak bir biçimde belediye kaynaklarını, harekete geçirdiği görülmektedir. Kamuya ait araç ve personelin kullanılması, örneğin, belediye otobüsleriyle toplantı alanlarına seçmen taşınması, belediye personelinin bu tür toplantılara katılmak üzere izinli sayılması, kamu kaynaklarının israfı anlamına gelmektedir. Bu kapsamda, kamu görevi yapan ve Anayasa ve ilgili kanunlara göre “tarafsız” bir görev anlayışı içerisinde olmaları gereken bazı kamu görevlilerinin, sosyal yardımların dağıtılmasında partiye “oy isteyerek” bir parti görevlisi gibi davrandıkları iddia edilmektedir. Ayrıca, kamu personeline, düzenlenen mitinglere gitmeleri yönünde telkin yapıldığı ve memurların miting alanına zorunlu olarak götürüldüğü iddiaları da medyada yer almaktadır.
Radyo ve televizyon
Seçimlerde yarışan partilerin ve adayların eşit koşullarda rekabet edebilmeleri için radyo ve televizyondaki propaganda olanaklarından adil bir biçimde yararlanmaları gerekmektedir. Bu bağlamda, hem devlet radyo ve televizyonların da hem de özel medya kanallarında oluşan tekelleşme, toplumun farklı ve büyük bir bölümünün beklenti ve isteklerini de göz ardı etmektedir. Radyo ve televizyon kanallarının yayınları genel olarak ve seçim dönemlerinde de yanlı ve eşitlik ilkelerine uygun olmayan içeriktendir. Görsel ve yazılı medya ikiye ayrılmış bir biçimde iktidar partisi ve muhalefet partilerini desteklemekte ya da onlara karşı bir yayın politikasını izlemektedirler. Bu konuda Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) ve Yüksek Seçim Kurulu (YSK) ile Basın Konseyi gibi kurum ve kuruluşların izleme, değerlendirme ve yaptırımlarının da etkisiz kaldığı görülmektedir.
Bir siyasi parti broşürlerini kimlerin parasıyla basar, seçim otobüsüne koyduğu benzini hangi kaynakla öder? Gerçekten ihtiyacını mı karşılar, yoksa lükse mi kaçar? Her aday eşit imkânlara mı sahiptir? Daha çok imkâna sahip olmak, yarışta öne geçmeyi garanti eder mi?
Bu soruların cevaplarını bilirsek, partilerin ve adayların nasıl yarıştığını da biliriz. Seçimlerden önce veya sonra fark etmez; eşit ve adil koşullarda mı rekabet ediliyor; izleyebiliriz. Bir terslik varsa müdahale eder, aklımıza yatmayanı sorgulanır. Çünkü verdiğimiz desteğin karşılığını sormak hakkımız. Siyasete kaynak aktaran kişi ya da grupların menfaatlerinin, bizim taleplerimizin önüne geçmediğinden emin oluruz.
Sesimiz olacakları seçmek için siyasetlerini bilmek yetmiyor; siyaset için kullandıkları para da bizi ilgilendiriyor. Siyasi partiler ve adaylar siyasete harcanan parayı konuşulur kılarsa, vatandaşlar olarak biz de bunun için daha çok talepkar olabiliriz. Konuşmaya başladıkça, karşılıklı olarak ihtiyaçlarımızı daha iyi anlar; siyaseti güçlendiririz.
GELİYOR GELMEKTE OLAN..