TEMEL DEMİRER
“Bir tek aşk var bu dünyada.”[2]
Aşka dair çok şey denilebilse de,[3] tanımlanmaya kalkışılması da bir o kadar sıkıntılı, soru(n)ludur.
Hayır, hayır; böyle düşünmemin nedeni: “Aşk bile gerçek değil”,[4] “Modern zamanlarda aşk”[5] tartışmalarına prim vermemden; veya “Aşk denilen şey yüceltildi ve yüceltildiği yer kendinden fazla önem kazandı. Aşk aşık olmaktan daha önemli, soyut ve ulaşılamaz bir yere konuldu,”[6] saptamasını önemsememden; ya da Psikoterapist Tuğçe Isıyel’in, “Hormonal, biyolojik kısmına girmezsem aşk ötekiyle bütünleşme arzusuna denk düşen bir şey gibi geliyor bana. Öteki üzerinden bir tamamlanma arzusu sanki. Bu açıdan aşkın bir illüzyon tarafı olduğu kesin,”[7] yollu, kerameti kendinden menkul zırvasına tepkiden değil…
“İyi de neden” mi?
* * * * *
“Finis vitae, sed non amoris/ Hayatın sonu, ama aşkın değil”; veya “Amantes sunt amentes/ Aşıklar çılgındır”; ya da “Amor misceri cum timore non potest/ Aşk ve korku bir arada olmaz”; ve nihayet “Nec mortem effugere quisquam nec amorem potest/ Aşk ve ölümden daha hiç kimse kaçamadı,”[8] dedirten şey nasıl tanımlanabilir?
Eugène Delacroix’nın, “Aşkı anlatabilmek için yeryüzünde var olan dillerden bambaşka bir dil ister,” ifadesindeki üzere, zor bu.
Mesela yürekleri, karşılıksız değiş tokuş etmek değil midir aşk?
Albert Einstein’ın, “Aşk, beğenilme ve arzu edilme isteğidir,” biçiminde tanımladığı aşk, iki kişilik bir cümlede var olmaktır.
Ancak aşk, sadece “Seni seviyorum,” demekten fazlasıdır; gerçeğe tutkuyla sarılmak, kuşkusuzca söylemek, böyle hissetmektir; korkusuzluktur; yaşamdan korkmamaktır.
Miguel de Unamuno’nun deyişiyle, “Bütün aşk denen şey, müzikten başka bir şey değil”ken; o her zaman her yer vardır; sen aşkı görüp, bulamazsan, o seni bulur ve “Yüreğim sende çarpar, yüreğin çarpar bende,”[9] dedirtir William Shakespeare’e de: “Şüphelen, değil yıldızlar ateş,/ şüphelen ki döner mi güneş,/ şüphelen ki gerçek de yalan/ şüphelenme ama aşkımdan,”[10] dizeleriyle…
“Kafanızdan bir türlü çıkmak istemeyen, sonsuza kadar sizinle yaşayacak olan bazı şeyler muhakkak var”ken;[11] “Aşk, karşılıklı duyum ve uyum isteyen bir ilişkidir.”[12]
Ve “En iyi yaşam, âşıkken söylediklerimiz üzerine kurulur”ken;[13] Pablo Neruda, “Hiç bir şey bizi ölümden kurtaramıyorsa da, en azından aşk bizi hayattan korur”; Antoine de Saint-Exupéry, “Aşk, iki kişinin birbirine bakması değil, iki kişinin birlikte aynı yöne bakmasıdır,” saptamalarının altını çizerler…
Ya da ‘Savaş ve Barış’da Lev Tolstoy, Prens Andrey’in ağzından şöyle anlatır onu: “Biri çıkıp da bende böyle bir yetenek – böylesine sevebilme yeteneği bulunduğunu daha önce söyleseydi, asla inanmazdım,’ dedi Prens Andrey. ‘Vaktiyle yüreğimde duyduğum sevgiye hiç mi hiç benzemiyor bu. Şimdi dünya benim gözümde iki parçaya bölünmüş gibi: Tüm sevinçleri, tüm umutları ve aydınlığı kendinde toplayan birinci parçayı o oluşturuyor; ikinci parça ise, içinde onun yer almadığı geri kalan her şey – bu ikinci parçada sadece üzüntü, kaygı ve karanlık var…”[14]
* * * * *
Dahası mı?
“Evet, güneş bir gün ışıyacak, bir gün hepimiz için ışıyacak ve hep birlikte onun sıcak ışınlarında yaşayacağız. Bunu bilmek öyle güzel bir şey ki. Ama bilmek istediğim çok daha önemsiz bir şey daha var: Bizim ikimiz için de yeniden ışıyacak mı acaba?”[15] diye sorup, ardından da şu satırları darağacında kaleme alan Julius Fuçik’ten:
“Allahaısmarladık! Her şeyi biliyorsun Gusta. Ben de biliyorum. Birbirimizi görmek yok artık. Ama uzaklardan kulağıma sesin geliyor: Allahaısmarladık sevgilim! Allahaısmarladık Gusta’m!”[16]
“Canımızı alabilirler, öyle değil mi, Gustina? Ama aşkımızı ve onurumuzu alamazlar.”[17]
“Gözyaşlarının, ıstırabın acı kırıntılarını silip süpüreceğini sanıyorsanız, bir süre ağlayın. Ama yazık oldu demeyin. Sevinç için yaşadım, sevinç uğruna ölüyorum ve mezarımın üzerine kederin meleğini oturtmak haksızlık olur.”[18]
Sabahattin Ali’nin de, “Seni seviyorum… Deli gibi değil gayet aklı başında olarak seviyorum,”[19] satırlarında tarif ettiği bu; yani Julius Fuçik’in aşkı galiba…
* * * * *
Dahası, dahası mı? Aşkın en güzel tarifi mi?
“Kalbin yaşı yoktur,” dediği gibidir Eugene Ionesco’nun hemen her şey; ancak “Ben benim, sen sensin; biz yalnızca aşkta tekiz,”[20] kaydıyla elbette…
İnsanı iyileştirir, yüceleştiren aşk yakar kavurur insanı Kerem gibi Mecnun gibi…
Aşk her seferinde bir infilaktır; Edip Cansever’in, “Ve nasıl göz gözeyiz ansızın bir infilak,” dizelerindeki üzere…
“Yokluğun, cehennemin öbür adıdır/ Üşüyorum, kapama gözlerini…” diye seslenmektir Ahmed Arif gibi…
Veya “Aşk bir eşkıyanın hayata itirazıdır…/ Susarsa çatışma,/ Konuşursa savaş/ Yazarsa destan/ Severse devrim olur/ Tut ki ben bir eşkıyayım,” vurgusuyla Bedri Rahmi’nin, “Seni düşünürken/ Bir çakıl taşı ısınır içimde/ Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar/ Bir gelincik açılır ansızın/ Bir gelincik sinsi sinsi kanar,” itirafıdır…
Ya da Ahmet Telli vari, “Gidersen yıkılır bu kent, kuşlar da gider,” demektir.
* * * * *
Ya aşkın tanım(lar)ına ilişkin düşülen notlar mı?
Melih Cevdet Anday’ca, “Aşk, nefes almak gibi olunca güzeldir”…
Azra Erhat’ca, “Aşk bir canlılıktır”…
Cemal Süreya’ca, “Aşk meşru bir şey olmaz. O da şiir gibi meşrulaşınca ölür. Aşk da, şiir de uzlaşıcı olunca ölür”…
Salah Birsel’ce, “Bizim aşk dediğimiz şeyi, şimdi gençler, günlük olay, ne bileyim, sigara içmek gibi bir hâle getirmişler”…
Abidin Dino’ca, “Aşk, her yerde”…
Fazıl Hüsnü Dağlarca’ca, “Gerçekleşen aşk düşleneni doldurmaz”…
Ataol Behramoğlu’nca, “Ölümdür yaşanan tek başına/ Aşk iki kişiliktir”…[21]
Rainer Maria Rilke’ce, “gözlerimi çıkar, seni görebilirim/ kulaklarımı tıka, seni duyabilirim/ ayaklarım olmadan sana kadar yürüyebilirim/ dudaklarım olmadan bile seni çağırabilirim/ kollarımı kes, seni tutabilirim/ bir el gibi yüreğimle kalbimi çıkar al, beynim çarpar/ eğer beynimi ateşe verirsen/ seni kanımda taşırım”…
Turgut Uyar’ca “Aşk isterim, aşk olsun isterim/ yaşamanın sonu, ölümün başlangıcı”…
Özdemir Asaf’ça, “Dünyanın en büyük ordusu iki kişidir,/ En kalabalık kenti de bir kişi”…
Attila İlhan’ca, “Ben sana mecburum”…
Jacques Prevert’ce, “Belli kirazdır yaşamak/ Çekirdek ölüm işte/ Kiraz ağacıdır aşk”…
* * * * *
Tamamlıyorum; bencileyin diyeceklerimi, aktaracaklarımı “Mutlu aşk yoktur,” dizelerine itiraz ederek Louis Aragon’un…
2 Aralık 2021 12:05:21, İstanbul.
N O T L A R
[1] Kaldıraç, No: 246, Ocak 2022…
[2] Albert Camus.
[3] Bkz: Temel Demirer, “Aşk ve Sanat”, Esmer, No:53/7, Temmuz-Ağustos 2009… Yeni Kapı Dergisi, Temmuz 2009… ; Temel Demirer, “Aşk (ve Sanat) İçin Ölmeli: Aşk (ve Sanat) İşte O Zaman Aşk (ve Sanat)”, Kaldıraç, No:115, Kasım 2010… ; Temel Demirer, “Aşkın ‘Ne’liği”, Esmer, No:77, Mart-Nisan 2013… ; Temel Demirer, “Aşkı -Devrimle- Kurtarın…”, Güney Dergisi, No:64, Nisan 2013… Üç Nokta Dergisi, Yıl:9, No:16, 2015…
[4] Deniz Ülkütekin, “Aşkın Nur Yengi: Aşk Bile Gerçek Değil”, Cumhuriyet Pazar, 14 Temmuz 2019, s.5.
[5] Anıl Aba, “Modern Zamanlarda Aşk…”, Birgün Pazar, Yıl:17, No:712, 1 Kasım 2020, s.12-13.
[6] Ali Murat İrat, “Mutlu Aşkın Tarihi Yazılmamıştır”, Birgün, 22 Ekim 2016, s.8.
[7] Hilal Köse, “Psikoterapist Tuğçe Isıyel: Aile Bir Kolaj Çalışmasıdır”, Cumhuriyet Pazar, 23 Ağustos 2020, s.6.
[8] Kolektif-Latince Güzel Sözler Antolojisi, der. ve çev: Çiğdem Dürüşken, Alfa Yay., 2015.
[9] William Shakespeare, Soneler, çev: Talât Sait Hamlan, K Kitaplığı, 2003.
[10] William Shakespeare, Hamlet, çev: Halit Erdem Oksaçan-Abdullah Cevdet, Düzyazı Yay., 2017
[11] Fyodor Mihalyoviç Dostoyevski, Budala, çev: Savaş Kurt, Sonsuz Kitap, 2009
[12] Michel de Montaigne, Yavaşladıkça Çoğalıyorum, çev: Ceren Alay, Aylak Adam Yay., 2016.
[13] Virginia Woolf, Gece ve Gündüz, çev: Oya Dalgıç, İletişim Yay., 2005, s.299.
[14] Lev Tolstoy, Savaş ve Barış, çev: Ahmet Antmen, Arkadaş Yay., 2006.
[15] Julius Fuçik, Darağacından Notlar, çev: Celal Üster, Yordam Kitap, 2015, s.46.
[16] yage, s.77.
[17] yage, s.74.
[18] yage, s.35.
[19] Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna, Yapı Kredi Yay., 2015.
[20] Aleksandra Kollontay, Kadın Sorununun Toplumsal Temelleri, 1909… https://gelenek.org/kadin-sorunun-toplumsal-temelleri
[21] Ataol Behramoğlu, Aşk İki Kişiliktir, Tekin Yay., 2021, s.53.