24 Şubat 2022 tarihinde AKP Konya Milletvekili Hacı Ahmet Özdemir ve 49 milletvekili tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Devlet Memurları Kanununda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” sunulmuştur. Sunulan teklif TBMM Başkanlığınca aynı tarihte Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’na havale edilmiştir. 3 Mart 2022 tarihinde komisyonda bu teklif üzerindeki görüşmeler 7 saat 3 dakika sürmüş ve teklif kabul edilerek, TBMM Genel Kurulu’na gönderilmiştir.
Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu’nda kabul edilen teklife CHP milletvekilleri Yıldırım Kaya (Ankara), Burcu Köksal (Afyonkarahisar), Serkan Topal (Hatay), Suat Özcan (Muğla), Mustafa Adıgüzel (Ordu) ve Ali Keven (Yozgat) muhalif olmuşlar, gerekçelerini yazmış ve imzalamışlardır. Gerekçelerinde son derece anlamlı bir vurgu yapmışlardır: “Teklif, doğrudan Cumhuriyet’in eğitim birliği ilkesiyle hesaplaşma zihniyetiyle hazırlanmış görünmektedir.” Bu anlamlı gerekçe durumun korkunçluğunu gözler önüne sermektedir.
15 ve 16 Mart 2022 tarihlerinde TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen teklif, hiç red oyu verilmeden 277 kabul ve 10 çekimser oyla yasalaştı. 600 kişilik parlamentodaki görünümün bu şekilde olması düşündürücüdür. Genel Kurul’daki görüşmelerde suya sabuna dokunmayan birkaç eleştiri dışında, karşı çıkan olmadı. 22 CHP milletvekili ile 12 İYİ Parti milletvekili kabul oyu verdi. Birçok milletvekili oylamaya katılmadı. Üstelik komisyon raporuna muhalif olarak anlamlı gerekçe yazan 6 CHP milletvekilinin oylamaya katılmamış olması da korkunçtur. CHP için bu tutarsız durum, yeni CHP’ye devşirilen parti yönetiminin sağa açılmak için aldığı ilkesiz bir karardır ve Atatürk’ün partisine hiç yakışmamaktadır.
Ülkemizde 110 İlahiyat Fakültesi ve 56 İslami Bilimler Fakültesi varken, çıkarılan bu yasayla Diyanet Akademisi kurulmuştur. Yüksek ihtisas, dini ihtisas ve eğitim merkezlerinden oluşacak Diyanet Akademisi, sözde din adamı yetiştirecek, yeni dinsel merkezler açacak, toplantı ve kurslar düzenleyecek, diplomalar dağıtacaktır. Bu yüzden Diyanet Akademisi için çok fazla kadroya gereksinim doğacaktır. Böylece yaklaşık 150 binin üzerinde personeli bulunan Diyanet İşleri Başkanlığı, alınacak yeni kadrolarla gereğinden çok daha fazla büyütülecektir.
İçişleri, Dışişleri, Kültür ve Turizm, Sanayi ve Teknoloji, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği, Enerji ve Tabii Kaynaklar ile Ticaret Bakanlığı bütçelerinin toplamından daha büyük bütçesi olan Diyanet İşleri Başkanlığı, yaptığı yayınlar, etkinlikler ve toplantılarla laik sisteme baş kaldırmaktadır. Cumhuriyete ve demokrasiye karşı bir kurum olduğunu gösteren Diyanet İşleri Başkanlığı, böylece eğitimin de içine iyice girecek ve Öğretim Birliği Yasası delinecektir.
Diyanet Akademisi, YÖK ya da Milli Eğitim Bakanlığı’na değil de Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olacaktır. Üstelik Diyanet İşleri Başkanlığı içinde Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü varken ve bu işleri zaten bu müdürlük yapmaktayken, Diyanet Akademisi kurulması, ideolojiktir. Diyanet Akademisi ile medrese sistemi geri getirilmek istenmektedir. Bunun kanıtı ise Diyanet Akademisi’nde eğitim görecek erkek öğrencilerin “alacakları eğitimin kesintiye uğramaması” gerekçesiyle askerlikten muaf sayılmalarıdır. Bu da anayasanın eşitlik ilkesine aykırıdır.
Büyük Taarruz öncesi Mustafa Kemal Paşa, 1-4 Nisan 1922 tarihleri arasında Konya ve ilçelerini ziyaret etmiş ve denetlemelerde bulunmuştur. Medrese ziyareti sırasında öğrencilerin askere alınmaması önerisi iletilmiştir. Mustafa Kemal Paşa, bu öneriye şiddetle karşı çıkmış ve “Millet kan içinde yüzerken, halkın en iyi yetişmiş evlatları cephede dövüşür, vatan için canlarını feda ederken, siz burada genç, sapasağlam delikanlıları besiye çekmişsiniz. Bu asalakların askere alınmaları için hemen yarın emir vereceğim” sözleriyle tepkisini göstermiştir. Bu olaydan yüz yıl sonra Diyanet Akademisi adı ile medreselerin açılması ve erkek öğrencilerin askerlikten muaf sayılmasının istenmesi, Atatürk ve laik cumhuriyet ile hesaplaşmaktır.
Bu yasa TBMM’de kabul edilirken ‘hayır’ oyu çıkmaması, üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Üstelik ilkelerinden biri “laiklik” olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin laikliği çiğneyen, Öğretim Birliği Yasası’nı ortadan kaldıran bu yasaya ‘hayır’ oyu vermemesi, hatta 22 milletvekilinin ‘evet’ oyu vermesi karşısında toplum şaşkındır, üzüntülüdür. “Laiklik tehlikede değildir” diyen Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP, rotasından, kuruluş değerlerinden ve ilkelerinden sapmıştır. Atatürk ile ilgisi kalmamıştır ama seçmenleri kandırmaya devam etmektedir.
3 Mart Devrim Yasaları’nın 98. yıl dönümünü kutlamayacaksınız, okul öncesi 4-6 yaş çocuklarına din dersi verilmesine ses çıkarmayacaksınız, tarikat ve cemaat yurtlarındaki taciz, tecavüz, intiharlarla ilgilenmeyeceksiniz, dincileri partiye alacaksınız, türbanlılara rozet takacaksınız, laiklik ilkesi yok edilirken sessiz kalacaksınız ve sonra biz Atatürkçüyüz diyeceksiniz. Bu sahtekârlığa son vermenin zamanı gelmiştir. CHP’nin bilinçli ve duyarlı seçmenleri bu yapılanlar karşısında büyük öfke içindedirler. AKP’nin ülkemizi getirdiği durum ortadayken, şeriata doğru gidilirken CHP ve ortaklık yaptığı partilerden laikliğin korunması hakkında hiçbir açıklama yoktur.
Hilafete doğru hızlı adımlarla koştuğumuz bu günlerde, Diyanet Akademisi yasasına karşı tepki vermeyenler, Anayasa Mahkemesi’ne götürmeyenler, ihanete ortaktırlar. Demokrasinin olmazsa olmazı laiklik ilkesine sahip çıkmayanlar, karanlığa mahkûmdurlar.
Azim ve Karar, 28 Mart 2022.