İçerisinde ünlü Danton’un da bulunduğu idam mahkumlarını taşıyan atlı araba Greva meydanına doğru hızla yol alırken Fransız Devriminin peygamberi, adeta demir yumruğu sayılan Maximilien Robespierre’in yaşadığı evin sokağına da sapar.
Yol boyunca çevresine ağır sövgüler yağdıran Danton, atlı arabanın kendisinin idam fermanını büyük bir keyifle imzalamış olan Robespierre’in evinin önünden geçiyor olmasını fırsat bilerek o öfkeli ruh halinden devşirdiği enerjisiyle demir parmaklıklardan güç bela görebildiği eve doğru bu sefer çok daha kuvvetli ve kararlı bir biçimde haykırmaya devam eder; “Robespierre; arkamdan geleceksin arkamdan!.”
Ki nitekim haklı çıkar Danton. Zira çok değil, bu idamdan sadece 3 ay sonra Robespierre de aynı kanlı kaderin kurbanı olacak; “ihtilalin kendi evlatlarını teker teker yediği” Devrim Fransa’sında kör bir giyotinde usulca can verecektir.
Rejimin muhalifi olmak yerine rejime muhalefet etmeyi ısrarla seçen yürekli oğlunu mevcut iktidarla kirli bir suç ve haram ortaklığına girişmiş ceberrut devletin hapishanelerine “siyasi rehine” olarak bırakmak zorunda kalan Şadiye Demirtaş annemiz de her ne kadar ne Danton’u ne de Robespierre’i daha önce hiç duymamış olsa da bu zalim süreç boyunca içinden Danton vari “intikam” hayalleri geçirmiş midir acaba?
Döktüğü bütün o yorgun göz yaşlarının kendisine ve ailesine bu zulmü, bu adaletsizliği ve bu insafsızlığı reva gören arsızların zamanla birer kamyon lastiği kıvamına gelmiş o kahrolası kalın derilerinin üzerine, onları yakıp dağlayacak kızgın bir lav parçası olarak düşmesini can-ı gönülden istemiş midir, bu tarihi ve vicdani hesaplaşmanın hayaliyle evlat özlemine sımsıkı tutunmaya çalışmış mıdır acaba?
Kendisini sık sık ziyarete gelen gelininin ve torunlarının uzaklara hem de çoook uzaklara dalıp gitmelerini sessizce izlemek zorunda kalırken ailesi için “yakını uzak eyleyen” malum ve meşhur zalimlere yönelik olarak “Allahınızdan bulun emi, yargıladığınız gibi yargılanırsınız inşallah!”ı “arkamdan geleceksin Robespierre!”in yıllar sonra Kürtçe versiyonu olarak torunlarının ve gelininin yanı başında üstelik onlara hissetirmemeyi de başararak kahır dolusu mırıldanmış mıdır acaba?
Ya da kim bilir, belki de intikam hayalleri kurmak yerine hem iyi bir insan hem de iyi bir mümin olmasından dolayı göstereceği sabırla asaletin tüm yaralarını, tüm hasretlerini ve tüm öfkelerini zamanla iyileştirebileceğine tevekkül ederek, günde 5 vakit secdeye vardığı rahmani gücün ilahi adaletinin er ya da geç “sonunda mutlaka ama mutlaka iyilerin ve haklıların kazanacağı” şekilde tecelli edeceğini mi düşünüyordur?
Bu büyük hayalinin önünde sonunda bir gün gerçekleşeceğini düşünerek yüzünün büyük bölümünü kapattığı o helal beyaz tülbentinin ardında çocuksu bir gülümseme ile kendisini mi teselli ediyordur yoksa?
Bilmiyorum. Belki de…
Ancak Şadiye annemizin yukarıda yazmaya çalıştığım her hissiyata, her hayale sahip olmaya fazlasıyla hakkı olduğunu çok iyi biliyorum. Tıpkı siyasi görüşleri ne olursa olsun evlatlarının özgürlüğüne hukuku kötürüm bırakma pahasına arsızca el konulan diğer ana babaların, zalimlerin hak ettiği şekilde arkadan gelecekleri günlerin hayalini kurmaya büyük haklarının olduğunu bildiğim gibi..
Ki geleceklerdir de…Bundan bir gün bile şüphe duymadım. Zira hukuk ölmezmiş, zaman zaman derin uykulara dalarmış! Herkesin malumu olduğu üzere hukukun derin uykulara daldığı; ya da belki de iktidar eliyle taammüden uyuşturulduğu felaket günlerden geçiyoruz. Ama bir gün hukuk uyanacak bence. Uyanacak ve ölmediğini tüm yurt satına ispat edercesine adaletine sığınanlara ihtiyaçları olduğu adaleti onlara ve sevdiklerine fazlasıyla geri verecek.
Elbette bu adalet dağıtımı “mağdurlarla” sınırlı kalmayacaktır. Irkçılığı ve mezhepçiliği zamanla hayat pedalleri haline getiren mevcut zalimler de bu adalet sağanağından ziyadesiyle nasiplerini alacaklardır. Devrim Fransa’sında yaşandığı gibi kör bir giyotinde usulca can vermeseler bile, el koydukları zamanın bedelini “zaman”la ilişkilerinin tümüyle kesileceği uzun zamanlar boyunca demir parmaklıklar ardında çile çekerken can vereceklerdir usu usul.
Dünyevi adalet bu şekilde işlerken ilahi adaletin ne şekilde işleyeceğine ise Şadiye annemiz gibi hayatının sonbaharında evlat hasreti çektirdiğiniz nice annelerin sizleri affedip affetmemesi belirleyecektir. Affederlerse ne ala, ama ya affetmezlerse?
Uğur Güney Subaşı. Eylül başlıyor. Bir umut… 2021