E NON SANNO CHE SE SO PERSO

AnalizPolitika

Written by:

Zengin ve mağrur olmalarının geri dönüşü olarak ziyadesiyle şımartılmış Kuzey İtalyalıların yıllar boyunca kendilerini hunharca aşağılamalarını bir şekilde sineye çekmek zorunda kalmış çilekeş Napoli halkının maruz kaldığı işkencelerden bir süreliğine de olsa kurtulmalarını sağlayan ve bu sebepledir ki kısa süre içerisinde futbolculuktan Napoli topraklarında doğup serpilen “ilahi” bir güce dönüşen Armando Diego Maradona ve onun liderliğinde 1987 yazında ilk SeriA şampiyonluğuna kavuşan Napoli takımı için Napoli mezarlığının girişine asılan bu tarihi pankartta “E NON SANNO CHE SE SO PERSO” yani “Ne kaçırdığınızı bilmiyorsunuz!..” Yazılmıştı.

Juventus, Milan, Inter gibi dünya devlerini geride bırakarak kazanılan şampiyonluklar ve ışıltılı zaferler sonrasında Güneylilere özgü nefis bir muziplikten damıtılarak hazırlandığı gün gibi ortada olan bu “efsane” pankartın merhum muhatapları gerçekten de çok ama çok şey kaçırmışlardı Güney İtalya’da!. Zira sadece “Tanrı’nın eli” olarak değil, aynı zamanda “ayağı” olarak da bu yerkürenin o tarihlere kadar görmüş olduğu en sükseli, en heyecan verici açık hava sahne gösterilerinden birisine imza atmış “küçük dev adamın” en verimli zamanlarına sadece Çizme’nin bu “mafyatik” şehri ve onun ateşli taraftarları ev sahipliği yapma onuruna erişmişti.

Cari iktidar eliyle kurulan suç organizasyonuna biat etmediler diye ülkenin en yetenekli, en cesur yazarlarının, gerçek gazetecilerinin ve muhalif siyasetçilerinin hukuksuzluğun iktidar eliyle icat edilmiş her türlü varyasyonları eşliğinde memleket hapishanelerinde göz göre göre rehin tutuluyor olmalarını, memleket sathında Covid 19’dan daha hızlı yayıldığı tespit edilen fakirliğe ve o fakirliğe lehimlenmiş çaresizliğe rağmen bir hava üssünde zamanla çürümeye terk edileceği açık seçik ortada olan bir füze savunma sistemine sırf “yok etmek” ve “dağıtmak” üzerine bina ettikleri Neo-Osmanlı dış politikalarına Rusya’nın seyirci kalmasını sağlamak uğruna milyarlarca doların “siyasi rüşvet” olarak bu ülkenin geleceğini satma pahasına verilmiş olmasını,

bu kadim ülkeyi yönetmekten ziyade sık boğaz etmeyi inatla tercih eden, aslına bakılırsa inşa ettikleri suç düzeni sebebiyle belki de bu hukuksuzluğa ya da yüzsüzlüğe zamanla mecbur hale gelen cari zalimlerin, Merkez Bankası’nın “kefen parası” olarak bir kenara ayırdığı “ihtiyat akçesi” ve “işsizlik fonu” başta olmak üzere hazinede rastladıkları her parasal değeri ya da kaynağı o dinmeyen, dindirilemeyen “şatafat ve gösteriş” tutkularını tatmin etmek uğruna hayasızca harcamaları yüzünden tam kapanmaya ihtiyaç duyduğumuz şu pandemi döneminde tam kapanmaya gidemeyerek insanları hayatlarıyla ekmekleri ya da sevdikleriyle ekmekleri arasında tercih yapmaya zorlamalarını ve yaklaşık 1 yıldır her gece turkuaz tabloda kendisini ulu orta ele veren “viral” yalanlarını insanları çileden çıkartan bir istikrarla söylemeye devam ettiklerini düşündükçe, gördükçe;

Antalya’nın Serik ilçesinde mevsimlik işçi olarak ekmeğini kazanmaya çalışan 60 yaşındaki Altın Erdoğan’ın, balık istifi minibüsle işe gitmeye Coronavirus tedbirlerini hatırlatarak itiraz etmesi üzerine işverenin azmettirdiği kadrolu çakallar tarafından hunharca saldırıya uğrayıp bir gözünü kaybetmiş olmasını; alınlarını secdeye değil imza attıkları haksızlıklar, hukuksuzluklar sebebiyle giderek çeşitlenen mazlumlar yelpazesinden sızan beddualara, göz yaşlarına koyan Türkiye siyasi hayatının açık ara en zengin sever, en işçi, emekçi düşmanı iktidarının iş başında olduğunu bilerek bu aşağılık saldırının faillerinin hiçbir zaman için yakalanmayacak; yakalansalar bile bu yaptıklarının hesabını asla vermeyecek olmalarını düşündükçe ve hatta yaş haddinden dolayı gayet tecrübeli bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak gayet iyi bildikçe; kendilerine peşkeş çekilen ballı kamu ihaleleri sayesinde milletin cebiyle (ve hatta mahremiyle) gayri hukuki, gayri ahlaki ve elbette gayri insani ilişkiler kuran hani son zamanların popüler deyimi ile tanımlarsak eğer meşhur 5’li çetenin devletin kurduğu haram sofralarına dadanmakta hala nasıl bu kadar ısrarcı, hala nasıl bu kadar pervasız ve güçlü olabildiklerini ve “saygın iş insanı” edasıyla memleket topraklarında nasıl bu kadar rahatça gezebildiklerini düşündükçe, sordukça ve doğal olarak bu rezil iklimden gönül dolusu iğrendikçe;

o güzel dünlerin mutlu mesut Napoli taraftarlarının şehrin mezarlığının girişine astıkları o zeka dolu, akıl dolu, mizah dolu pankartlarının bir benzerinin şimdilerde ana baba günü olan bizim mezarlıklarımızın girişine de asılmasının son derece yerinde ve elbette oldukça “manidar” olacağına inanıyorum.

Ancak şüphesiz ki şeklen olmasa bile içerik olarak bizim asacağımız o pankart ile İtalyanların asmış olduğu pankart arasında önemli farklılıklar olacaktır. “Ne kaçırdığınızı bilmiyorsunuz!..” Şeklinde hayat bulan Güney İtalyan hınzırlığı yerine “Vallahi iyi ki de kaçırmışsınız!.” , “İyi ki de görmemişsiniz!.” Şeklinde güneyi, kuzeyi, doğusu, batısı tüm Türkiyeyi kapsayan “hüzün”, “keder” ve “yılmışlık” hakim olacaktır bizim emektar pankartımıza..

Uğur Güney Subaşı. Tüm kaygılarımla.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir