Nasıl dışarıdan para sağlarız diye düşünmekten çok içerdeki gelirleri nasıl daha fazla hazineye aktarırız diye düşünmek, ülkeyi zenginleştirmeyeceği gibi sürdürülebilir bir ekonomi de oluşturmaz. Makamlar, hizmet yeri değil gelir kaynağı olmuşsa, devlet teorisine göre yaygın ve örgütlü bir soygun ile ‘kamu çıkarı’ ve ‘hikmet-i hükümet’ esaslarına dayalı ahlakta fay kırılması olmuştur.
Bir hükme veya metne kutsallık atfederseniz kutsaldan uzaklaşıp ona tapmaya başlarsınız. Bu gerçek tarikatların, şeyhlerin ve din cambazlarının varlık nedenidir. Bir düşünceye, başka bir düşünceyle karşılık veremeyenler, sadece bilgisiz değil, çaresizdirler de. Saldırı ve hakaret, çaresizliklerinin ölçüsü ile orantılıdır. Her şey insanla başlar. Kurumlar, onun eyleminin somutluk ve devamlılık kazanmış; adetler, alışkanlıklarının paylaşılan biçimleridir. Ne var ki insan sonunda bunlara yenik düşer ve kendine yabancılaşmış bir dünyada yarattıklarıyla kavga ederek yaşar.
Bölünmüş bir toplumda her şey güvenlik merkezlidir. Bilim, hukuk ve demokrasi ihtiyaç listesinin en sonuna konmuştur. İlk sırada BEKA vardır. Beka konuşulmaya başlanmışsa, o toplumun varlığını sürdürme endişesi yayılıyor demektir. Bu korku kemirgendir. Sürekli birilerini ötekileştiriyor; ötekileştirdiklerimizi düşmanlaştırıyor; düşmanlaştırdıklarımızla didişiyorsak, bizim aslında onlarla değil kendimizle bir sorunumuz vardır.
Ahlak, insanların; hukuk, devletlerin pusulasıdır. Ahlaksızlığın dışa bakan yüzü utanmazlık; içe bakan yüzü doyumsuzluktur. Ahlak zafiyetinin en belirgin
göstergesi, utanma duygusunun yitirilmesidir. Utanmazlık, vicdanın duyarsızlaşmasıdır: Acıyı duymaz, haksızlığı algılamaz, yaptıklarının sorumluluğunu üstlenmez, hesap vermez, kaba ve hoyrattır. Kötülüğü (eziyeti, haksızlığı, hırsızlığı) kutsal metinlerle aklamaya çalışanlar, hem kötülüğün devamına hizmet ederler hem de kutsalı kirleterek insanlığın en büyük sığınağını yok ederler. Adaleti öteki dünyaya bırakanlar ile ahlakı dinde arayanlar, bu
dünyada adaleti ve ahlakı tesis edememiş topluluklardır.
Amin Maalouf, Ortadoğu insanını nasıl tanımlamıştı: “Her şeye üzülen ama hiçbir şeyle ilgilenmeyen insanlar…”
Siyasette kardeşlik yoktur. Müttefiklik veya ortaklık vardır. Her ikisi de hukukidir ve üzerinde anlaşılmış ilkelere bağlıdır. İlkesiz duygudaşlık, çok kolay dostluktan düşmanlığa evirilebilir.
Çelişkiler çözüldükçe ilerleme sağlanır (buna diyalektik denir); bastırdıkça sorunlar çözümsüz kalır ve sonunda kangrenleşir, kokuşur. Dünyada devam eden
protestolara bakarak: Sorunları çözemeyenler, onların üzerini örtmeye çalışır; önce yalanla, sonra yasaklayarak; sonra kutsal kelamla, en sonunda baskı ve
şiddetle. Bu son aşamada artık meşruiyet sorunu uç vermeye başlamıştır.
Eski Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil: “Ortadoğu’da önemli bir yemeğe davetli olduğunuz halde, isminiz listede yoksa bir de menüye bakın, orada olabilir.”
Hitler Almanya’sından dersler:
1-Vatana, millete ve anayasaya bağlılık yemini önderin kendisine yapılınca o
hayattan büyük hale geldi. Sözü kanun, davranışı ölçü oldu.
2- Hak ve özgürlük hukuki olmaktan çıktı, önderin bir lütfü haline geldi.
3- Sorumluluk, yerini göreve bıraktı.
Akıl zina yapar mı? Vicdanla bağını koparıp menfaatle yaşamaya başlayınca…